Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, TBMM’den aldığı yetkiyle Suriye’de askeri operasyon yaptı. Operasyonun iki yasal dayanağı var. Bunlar 19 ekim 1998 yılında Suriye ile yapılan Adana mutabakatı ile 20 ekim 1921’de Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, TBMM’den aldığı yetkiyle Suriye’de askeri operasyon yaptı. Operasyonun iki yasal dayanağı var. Bunlar 19 ekim 1998 yılında Suriye ile yapılan Adana mutabakatı ile 20 ekim 1921’de Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşmasıdır.
Operasyon, bu iki resmî belgeye, ABD ile 17 ekim 2019’de yapılan Ankara mutabakatını ve 22 ekim 2019’da Rusya ile yapılan Soçi mutabakatını ilave etti. ABD ile yapılan Ankara mutabakatı, tıpkı Fransızlarla yapılan Ankara antlaşması gibi 13 maddeden ibarettir. Soçi mutabakatı ise 10 maddedir.
Bu üç belgeyi birlikte değerlendirdiğimizde, son iki belgenin Ankara Antlaşmasındaki zaafiyetlerin bir bölümünü ortadan kaldırdığını görürüz.
Öyle anlaşılıyor ki, Suriye’deki siyasi süreç geniş kapsamlı bir konferansla sonuçlandığında, Türkiye’nin Fransızlarla 1921’de yaptığı Ankara antlaşması da yürürlükten kalkacak ve Suriye sınırında, son iki mutabakatı gözeten yeni bir antlaşma yapılmış olacaktır.
Benzer bir gelişmenin Irak sınırı için de olacağını söylemek kehanet olmaz. CHP olarak biz, tarihin doğru yanında bulunmak zorundayız. Bu mutabakatlar, TBMM’nin verdiği yetkiyle imzalanmıştır. TBMM’den tezkerenin çıkmasıyla beraber hızlı bir askeri operasyon ve diplomasi trafiğinin yaşanmasının, parti yönetimini ambale ettiği anlaşılmaktadır.
MYK üyelerinin bir kısmı, gereğinden fazla bir gayretkeşlikle, şahsi düşüncelerini ve duygularını partinin resmî görüşü gibi sunmanın telaşına düşmüşlerdir. Açıklamalardan anlaşılıyor ki, bu arkadaşlarımız, devlet hafızasına, CHP tarihine ve en önemlisi devlet adamı ciddiyetine hakim değiller.
Kemal bey, devlet umuruna sahip bir şahsiyet olarak, genel başkanlığını göstermeli ve bu kakafoniye son vermelidir. Daha da ötesi, MYK’dan, ulusal sorunlarda CHP’yi temsil zorluğu çeken üyeleri derhal uzaklaştırmalıdır.
Devleti kuran parti olarak, abuk sabuk açıklamaları bir kenara bırakıp, devlet adına yapılan bu mutabakatların TBMM’ye sunulmasını ve müzakere edilmesini talep etmeliyiz.
Bize yakışanı budur.
Peki, Suriye’de bundan sonra işleyecek süreç ne olacaktır?
Bakalım;
O zamana kadar bir aksilik olmazsa, 29-30 ekim 2019’da Cenevre’de Suriye anayasa komisyonu resmen göreve başlayacaktır.
Komisyon, 50 üye Şam rejiminden, 50 üye rejim muhaliflerinden, 50 üye ise bölgede hakim devletlerin saptadığı bağımsız kişilerden oluşmuştur. Toplam 150 kişidir.
Bu komisyon her üç tarafın vereceği 15’er üyenin katıldığı 45 kişilik anayasa yazım komitesini oluşturacaktır.
Bu komite 3 yıl içinde, Suriye’nin yeni anayasasını hazırlayacak ve anayasa komisyonunun onayına sunacaktır.
Kabul edilecek anayasaya göre Suriye, üzerinde mutabık kalınan yeni bir devlet yapısına kavuşacak ve sömürgeci Fransızların kurduğu çarpık devlet yapısı ve kurumları lağvedilecektir.
Peki süreç bir yerde kesilirse ne olacaktır?
Cevap basit: Suriye devleti dağılacak ve toprakları paylaşılacaktır. Bu, şu anda geçerliliği en yüksek ihtimaldir.
CHP’nin tarihi görevi bu ihtimali imha etmektir. Suriye’de yeni anayasa sürecine “olağanüstü” destek vermeliyiz.
CHP yönetimi de, şu berbat “Esat” ısrarından vazgeçmelidir ve bu ısrarın Suriye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan emperyal güçlerle paralel olduğunu idrak etmelidir.
Ayrıca belirtelim ki, siyasetteki tıkanıklıkları; ABD’den, AB’den gelen tehditlerden bilgi ve belge devşirerek aşamayız.
Devleti yöneten zevatın zafiyetlerini, yanlışlıklarını, mal edinme biçimlerini öne sürerek, CHP’nin, devletin devamlılığı için atılması zorunlu adımlardan uzaklaştırılmasını kabul edemeyiz. Devlet teorisinde, bu tür sorumsuzlukların yeri yoktur. Bilinmelidir ki, Türkiye cumhuriyeti devletinin özel ve tüzel kişilerle ilgili mal ve mülk edinme rejimi tam anlamıyla “devletçidir”.
Ülke sınırları içindeki haksız elde edilen bütün menkul ve gayrimenkul değerler, kurumsal ve şahsi olmasına bakılmaksızın, son tahlilde ve lüzumu halinde bir gecede devlete geçer. Güncel örnekler, apaçık ortadadır. Tezlerini savunur, iktidara gelirsin; hukuk işler ve bugün gözüne batan bütün çer çöpü devletin hazinesine irat olarak katarsın.
İktidar olmanın önemi ve “sırrı” burada saklıdır.
Umur?
Evet, herşeyi umursuyor ve takip ediyoruz!
Haydi!
Metin Lütfi Baydar