Çoğu zaman bu iki kavram birbirlerinin yerine kullanılır. Strateji, uzun bir zaman dilimine yayılan, birbirini takip eden; ayrıntılardan arındırılmış eylemler dizisini tarifler. Taktik ise, kısa vadede varılacak ilk hedef-ler-e odaklanan ayrıntılı bir ya da birkaç eylemi kapsar.
Çoğu zaman bu iki kavram birbirlerinin yerine kullanılır. Strateji, uzun bir zaman dilimine yayılan, birbirini takip eden; ayrıntılardan arındırılmış eylemler dizisini tarifler. Taktik ise, kısa vadede varılacak ilk hedef-ler-e odaklanan ayrıntılı bir ya da birkaç eylemi kapsar. Stratejik hata demek, o eylem dizisini felsefi olarak tümüyle sakatlayan fiil demektir.
Taktik hata ise, genel stratejiyi sakatlayan yanlış karar vermektir. Stratejik hatada fiil, yani eylem, taktik hatada ise yanlış karar belirleyici pozisyondadır.
Türkiye’nin Suriye ve Irak’la ilgili temel stratejisi nedir?
Cevap çok basit; her iki ülkenin de toprak bütünlüğü ve bağımsızlığıdır.
Peki Türkiye, bu iki ülke için izlediği stratejiyi sakatlayan bir “hata” yapmış mıdır?
Cevap gene çok basit; hayır yapmamıştır. Türkiye, bu ülkeleri öyle ya da böyle bölme düşüncesine sapmamıştır. Kuruluştaki antlaşmalara sadıktır.
Öyleyse, bu iki ülkeye dönük yaptığımız hataları stratejik değil taktik hata olarak tanımlamamız daha doğru olur.
Taktik hatalar, stratejiyi çökertebilir mi? Teorik olarak evet ama pratik olarak hayır diyebiliriz. Reelpolitik, taktik hataların stratejiyi baltalamasına izin vermez. Strateji, kendisini yeniden üretecek bir bünye yaratır.
CHP yönetimi, bu iki kavramı birbirisine karıştırdığı için yanıbaşımızda süregiden kaotik durumu izah etmekte zorlanmaktadır. Reelpolitikten uzak, ajitatif, rasyonel olmayan kolaycı bir dil kullanmaktadır. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Suriye meselesinde tüm taraflar anlaştığında, bize; CHP’ye kalan, olmayana ergi metoduyla üretilen bir sürü spekülasyon olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti Suriye’de, bilinenlerin ve sanılanların aksine tek bir taktik hata yapmıştır.
O da, IŞİD-Irak Şam İslam Devleti- örgütünün, Arapça adıyla Ayn el Arab, Kürtçe adıyla Kobani’ye saldırısında Suriye’ye girip başta Kürt’ler olmak üzere yerel halkı korumaktan imtina etmesidir.
Savaşın ilerleyen safhalarından anlaşılıyor ki, TSK’yı kıskaca alan ve darbeye hazırlanan Fetullah Gülen cemaati, ABD’ye alan açabilmek için bunu engellemiştir. Türkiye bu taktik hata yüzünden, hem kendi Kürt vatandaşlarıyla hem de Suriye’deki Kürtlerle bozuşmuştur.
Ne hazindir ki, bu bozuşma, Suriye’deki Kürtleri, PKK destekli YPG’ye itmiş; YPG de ABD’nin kucağına oturmuştur.
Türkiye için doğrusu nedir?
Doğrusu, ABD’yi ve birlikte hareket ettiği YPG’yi Kürtlerden tecrit etmek, IŞİD’i yok etmek ve toprak bütünlüğü korunmuş yeni Suriye’de Kürtler dahil tüm etnisitelerin eşit vatandaş olarak temsili için gereğini yapmaktır.
Zaten, askeri operasyon yapılarak bu yönde bir adım atılmış ve işin başında yapılan taktik hata “ezilmiştir.”
CHP, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir parçasıdır ve komşularımızdaki diktacı çarpık yönetimleri değil, oranın halkı için merkezden çevreye derinlemesine yayılan demokratik açılımları desteklemelidir.
Partimizin 20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla taşıdığı müktesebat budur. Bu müktesebat herkesi bağlar. CHP, Suriye konusunu ajitasyondan uzak bir duruşla yeniden ele almalı ve kişisel değil kurumsal bir strateji geliştirmelidir.
Bilinmelidir ki, Suriye ve Türkiye, sosyolojik olarak aynı paradigmanın - sorunsalın - parçalarıdır. Kurultay sürecinde tartışılarak, kurultayda parti kararına bağlanacak konulardan birisi de budur.
Haydi!
Metin Lütfi Baydar