Artık, CHP MYK’dan partili milletvekillerine ve önceki dönem milletvekillerine gönderilen haftalık bilgilendirme bildirilerinin giriş bölümünde yer alan ve partililere çekilen ayarların sıralandığı bölümün yarattığı tartışmaların masaya yatırılma zamanı geldi. Partililerin, parti politikaları hakkında periyodik olarak bilgilendirilmesinin, takdire şayan olumlu bir çaba olduğunu belirtmemiz gerekir.
Artık, CHP MYK’dan partili milletvekillerine ve önceki dönem milletvekillerine gönderilen haftalık bilgilendirme bildirilerinin giriş bölümünde yer alan ve partililere çekilen ayarların sıralandığı bölümün yarattığı tartışmaların masaya yatırılma zamanı geldi. Partililerin, parti politikaları hakkında periyodik olarak bilgilendirilmesinin, takdire şayan olumlu bir çaba olduğunu belirtmemiz gerekir.
Bütün bültenlerin girişinde yer alan bölüm hariç, kalan kısmı, zaman zaman şahsi görüşlere ve yorumlara dayalı olsa da “bilgilendirme” yönünün ağır bastığını görüyoruz.
Girişe gelince, oturup düşünmemiz lazım. CHP, genetiği itibariyle, farklı fikirlerin tartışılabildiği, hatta bu tartışmaların; sadece partilileri değil, tüm kamuoyunu da etkilediği ve toplumsal dönüşümleri tetikleyen bir parti olarak bilinmektedir.
CHP’yi diğer partilerden ayırt eden en önemli özellik budur. CHP içinde yapılan bir tartışma, aynı zamanda ulusal ölçekteki temel sorunların çözümüne de ışık tutmaktadır. CHP yönetimini elinde tutan klikler, zaman zaman karşıtlarından, yükselen bu tür tartışmaları “hizipçilik” olarak damgalamaya çalışsalar da pek başarılı olamamışlardır.
Başarılı gibi göründükleri dönemlerde ise Partiyi besleyen entellektüel damarlar tıkanmış ve parti içi iktidarı devam ettirmek isteyen siyasetçiler, parti dışından güç devşirerek yol almaya çalışmışlardır. Her karşı fikre “parmak sallamanın”, fikir beyan edenleri şahsen aşağılamanın, küçük düşürmeye çalışmanın, siyaset kültüründe yeri yoktur; bu yola yeltenenlerin de CHP ile fikir ve gönül birliği yoktur. Ama bu böyle devam edemez.
Son bildiriye bir bakalım;
Anlaşılıyor ki, CHP yönetimi laiklik konusuyla ilgili tartışmaları zapturapt altına almak istiyor.
Oysa, Türkiye halkı laiklikle ilgili olarak parti yönetiminden topluma akan mesajların samimiyetinden emin değildir. Zaten mesajlar da samimi değildir. Oysa, sıradan bir partili, MYK’daki arkadaşlardan daha samimi bir şekilde bu konuyu izah edecek ferasete sahiptir. Şu, dini konularda konuşmayı adeta “yasaklama” tavrı bırakılmalıdır. Bu noktadan sonrası takiyyeye giriyor.
Siyasi rakiplerimiz, iktidar olmadan önce, iktidar olduktan sonra takiyye yoluyla yol almış olabilir. Takiyye, çağdaş medeniyet yolunu keser. Devrimciliği rafa kaldırır. Laikliği paspas eder.
TSK ile ilgili olumlu ya da olumsuz konuşmama konusunu, AKP nin askeri operasyonlardan oy devşirmesini önlemeye bağlamanın
sakilliği ortadadır.
TSK, AKP nin değil, devletin ordusudur ve her türlü operasyon yetkisini TBMM vermektedir.
CHP yönetiminin baskıladığı bu askeri tartışmaları halk yapmaktadır ve tartışmaların yönü CHP’nin aleyhinedir.
Suriye’deki askeri operasyon sonrası yürütülen diplomasiyle ilgili olarak, parti üst yönetiminden sosyal medyaya yapılan düzeysiz değerlendirmeler de, bu bildirinin etkisini sıfırlamaktadır.
Etnik, ya da mezhebi ayrılıklar konusu, MYK tarafından her fırsatta temcit pilavı gibi masaya konmasa, partililerin, bu “derin sorundan” haberi bile olmayacak. Birşeyi önce tarif edip sonra tartışmayın demenin, o şeyi mutlaka tartışın demenin en etkili yolu olduğunu, psikolojiden biraz haberi olan herkesin anlayacağını kestirmek için pek fazla zekaya ihtiyaç yoktur.
Bir de şu, doğru gördüğümüz birşeyi ne kadar çok tekrar ederseniz, o kadar kabul görür tezi var. Bu tez, çıkışı itibariyle faşist bir tezdir.
Faşizmde, yalanı ne kadar tekrar edersen, halka o kadar doğru olarak kabul ettirirsin uygulaması vardır. Göbbels’in Alman faşizminde ete kemiğe dönüştürdüğü ve kısa bir dönem için bir hayli etkili olduğu bir propaganda yöntemidir bu.
Ama sonra bunun tersi de ispatlamıştır. “Bir doğruyu ne kadar çok tekrar edersen; halk söylenenlerin doğruluğundan kuşku duyar” tezi güçlenmiştir. Bu tezin bir yan sonucu da, hatipin az bilgili, sığ ve önyargılı olarak etiketlenmesidir .
Güzel Türkçemizde bunu ifade eden bir söz de vardır. Teşbihte hata olmaz, muhataplarımızı da tenzih ederek yazalım; “ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üzerine!”
Gelelim en canalıcı konuya; “kol kırılır, yen içinde kalır mı?”
Hayır arkadaşlar, kalmaz. Bu söz, CHP’nin dinamizmini sopa göstererek baltalamaktır. CHP’de, partili herkesi, aptal, sorumsuz kişiler haline sokup, “biat” kültürünü dikte edip, uymayanı “atarım seni” diye tehdit etmenin yeri yoktur. “Fikri hür, vicdanı hür” bir toplum yaratma ülküsü olan bir partinin; CHP’nin yönetimi, parti disiplini gerekçesiyle sopa sallayamaz.
Disiplin, oturduğun yerden haftalık yönergeleri internet üzerinden göndererek sağlanamaz.
Disiplin, kesintisiz tartışma, münazara ve fikir üretme ortamlarını canlı tutarak, farklı fikirlerin ortaya çıkmasını teşvik etmeyle ve buradan elde edilen bilgileri “zamanın ruhuna uygun olarak” derleyip toparlayıp merkezi politikalara dönüştürmeyle sağlanır.
Siyaset, partiyi yöneten siyasilerin, partiyi emir altına alması değil, bilakis partinin emrinde olması; söylemlerde -sürekli- tekrara düşmeden, totaliter eğilimleri bir kenara bırakıp, her dem yeni, her dem ileri, her dem devrimci ve dönüştürücü fikirleri üretip topluma sunmaktır.
“Fikir” bittiyse yapılacak olan iş, partinin bekasını öncelemek ve fikri olana yerini terk etmektir.
Ayrıca, polit büro benzeri üstenci bir tavırla, “şöyle konuşun, böyle konuşun, muhatap almayın” türünden adap edep “uyarıları”nın bizzat MYK üyeleri için geçerli olduğunu, yönetimde olan bu tutarsızlıkların, partililere “yansıtma” yoluyla yapıştırılması pişkinliğinden de vazgeçilmelidir.
Unutulmamalıdır ki CHP halkın partisidir. Partinin sahibi, koltuğuyla, masasıyla, telefonuyla, bilgisayarıyla, odasıyla, binasıyla halktır. Halk, ne olursa olsun partisinden vazgeçmez.
Umur?
İzliyoruz!
Haydi!
Metin Lütfi Baydar