Kemal bey cumhurbaşkanlığı sisteminin ilk, belki de son bütçesi üzerinde konuştu.
Bütçe, içeriği değil, ama bütçe tekniği açısından Kemal beyin hakim olduğu bir konudur.
Kemal bey CHP’nin temsilcisi olarak bütçe komisyonlarında deneyim kazanmıştır.
Bütçe üzerinde analitik bir konuşma yapmak yerine ki, o konuda ihtisas sahibi olmadığı biliniyor, siyasi argümanlarla zenginleştirilmiş ajitatif bir konuşma tarzını benimseyip; Tayyip beyi önce Akp gurubuna, sonra da Türkiye’ye şikâyet etti.
Tabii, CHP’nin ideolojik duruşu bir hayli örselediğinden, canalıcı durumları anlatmak için popülizmden başka bir yolu da kalmamıştı Kemal beyin.
Mesela şu asgari ücret meselesi.
Asgari ücret kavramı zaten yeterince iç karartıcı. Asgari ücret, toplumsal iş bölümünde en alttan bir kademe üstteki kesimlere verilen ve “mutlak büyüklüğü asla değişmeyen” bir paydır.
Yani?
Yanisi şu; asgari ücreti sayısal olarak ne kadar arttırırsanız, diğer bağlı değerler de o kadar artar. Asgari ücret, kapitalizmin emekçilere kurduğu adi bir tuzaktır.
Peki biz ne demeliyiz?
Yoksa “asgari ücreti 2200 TL yaptım” ki, aslında yapamazsınız, demekle popülizm batağına bir adım daha saplanmaktan başka bir şey yapmış olmazsınız.
Sizin bu vaadinize inanan kişileri de günün sonunda hayal kırıklığına uğratır ve açgözlü ticaret sermayesinin fırsat bu fırsat deyip tırmandıracağı fiyatlarla başbaşa bırakırsınız.
Zaten, oldukça pragmatik bir yönetici sınıfımız var, işine geldiği anda asgari ücreti sizin dediğiniz noktaya taşıyıp, size bireysel doyum yaşattıktan sonra “fiyat düzenlemeleriyle” durumu eskisinden de daha beter hale getirirler.
Siz, “günahı en az olanlardan” birisi olarak “ilk taşı atmanın” onuruyla idare edersiniz.
Gelelim asıl meseleye.
Bütçe?
Konu nedir?
Konu, durumun tam olarak deşifre edilmesidir.
Nasıl yaparız bunu?
Tutarlı bir bakışla.
Haydi!