Kemal bey, sondan 15. konuşmasında da diğer tek adamın attığı pasları alıp gole çevirdi.
Aslında artık bu konuşmalar numaralı olmaktan çıktı; bunlar son konuşmalar.
CHP ve Türkiye yeni siyaset sosyolojisiyle buluşmaya çok yaklaştı.
Halk ve siyasi parti tabanları bu tip tahterevalli siyasetçilerini kapının önüne koymaya kararlı.
Kayıtsızlık bitti. Herkes, hem toplumsal, hem de bireysel olarak kendi geleceğine odaklandı.
Tayyip Bey, bunu farkettiği için “geleceğini bizimle kuranlarla beraber yürüyeceğiz, ya hep birlikte kazanacağız, ya hep beraber batacağız” dedi.
Tayyip bey, belli ki, yerel seçim stratejisini bu motto üzerine oturtmuş.
Peki yakın vadedeki, bizimkini bir yana bırakalım, onun eylem planı nedir?
Tayyip beyin Kemal beye attığı “fake” -faka bastırma- paslarından ve günlük gazete başlıklarından başımızı kaldırıp doğru yöne baktığımızda şunları görürüz;
Başarırsa onun için ne ala!
Peki Kemal Bey ve ekibi bu müthiş hamleyi karşılayabilecek kabiliyet ve donanımda mı?
Açık ve kesin bir dille ifade ediyorum ki hayır!
Uzağa değil yakına baktığımızda CHP’nin son Cumhurbaşkanlığı sürecinden başlayalım, 7 Haziran, 1 Kasım, 16 Nisan, 24 Haziran oylamalarına bakalım; bütün öngörüleri ve stratejileri yanlış çıkmış bir zat-ı muhterem ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz.
Kemal beyin kafası karışık. Kemal beyin aklı başka yerde. O kadar ki, sondan 16. konuşmasında Muğla ile Tekirdağ’ı karıştırdı, 15. konuşmasında düzeltti. Neyi düzeltti?
Öve öve bitiremediği ve hatta bir tanesinin bizzat açılışına katıldığı(!) Okulların yapıldığı yer Tekirdağ değilmiş, Muğla’ymış.
Acaba Kemal Bey bu karışıklığı nasıl yaptı?
Biz biliyoruz bunu.
Kemal beyin, cebindeki belediye başkan aday-lar-ı Tekirdağ Muğla hattında gidip geliyor.
Övmeye yeltendiği kişi görevdeki belediye başkan-lar-ı değil, bilinçdışındaki/gönlündeki aday-lar-!
Bu arada belirtelim, sorumlu bir genel başkan olarak, bu iki belediyenin saygın başkanlarının herbirinden, ayrı ayrı, hepimizin duyabileceği bir tonda özür dilemesi bir parti görevi olarak önünde durmaktadır.
Öyle görünüyor ki, eğer esaslı bir karşı çıkış olmazsa, baskın seçimler, ya da her seçimi baskın seçime çevirme kurnazlığını gösteren, iktidar muhalefet ayrımı yapmadan tümü yeteneksiz/kifayetsiz parti kadroları siyaseti zehirlemeye devam edecek.
İşin özü şu, “hakim parti” saldırısı, seçim, tekrar seçim, seçilene kadar seçim stratejisiyle hepimizi yormaya devam edecek.
Kemal bey bu anlamsız tiyatronun “yardımcı oyuncusu” olmaya devam edecek.
CHP’ye meyilli ama oy vermeye istekli olmayan halk kesimleri her seçim “gösterisinden” gözü yaşlı ayrılacak.
Oysa bize bu saldırıyı bertaraf edecek bir “çıkış” lazım.
Çıkış; sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin de çıkışı CHP’nin büyük kurultayının toplanması ve önce, CHP’den bu kifayetsiz kadronun eksiksiz tasfiyesidir.
Ondan sonrası, emin olun, şüpheniz olmasın, “iktidar”dır!