Siyasetçilerin, cumhuriyet ile demokrasi arasında kuvvetli bir bağ kurma arayışının karşılığı olarak “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak” kavramı üretilmiştir ve görünen o ki, Kemal bey ve CHP yönetimi bu kavramı pek sevmiştir.
Siyasetçilerin, cumhuriyet ile demokrasi arasında kuvvetli bir bağ kurma arayışının karşılığı olarak “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak” kavramı üretilmiştir ve görünen o ki, Kemal bey ve CHP yönetimi bu kavramı pek sevmiştir.
Oldukça parlak bir söz ve her iki ucu da geniş bir kapsama alanına sahip. Cumhuriyetin ne olduğunu biliyoruz.
Peki ya demokrasi?
Demokrasi, oldukça büyük bir bohçadır. İçinde yok yoktur. Mesela batı tipi demokrasinin dayandığı ideolojik taban liberalizmdir. Ekonomik modeli -vahşi- kapitalizmdir. CHP’nin vahşi kapitalizmi savunmasını düşünmek bile akıldışıdır.
Alternatiflerimiz nelerdir?
Bakalım;
Devlet kapitalizmi, herşeyi devlet örgütlesin, üretsin, alsın satsın. Üretilen artı değeri de halka ayni ya da nakdi olarak dağıtsın. Bunun tehlikesi nedir? Apaçık ortada; bürokratik tahakküm, en tepeden en alta zenginleşen “memur” tayfası. Örnek var mi? Var. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda devlet olanaklarını kullanarak zenginleşmiş bakanlar, genel müdürler, müsteşarlar, generaller, büyükelçiler, daire başkanları, şube müdürleri, şefler, odacılar, çaycılar. Onlarla işbirliği yapan bugünkü özel sektörün öncüleri; bakkallar, çakkallar.
Kapitalist karma ekonomi modeli; altyapılar devletten, üst yapılar özel sektörden gelecek; hem işverenler, hem de kol ve kafa emekçileri haklarını korumak ve artı değerden aldıkları paylarını arttırmak üzere sendikalaşacak; korakor pazarlık yapılacak. Örnek var mı? Var tabii. Türkiye’nin 1960- 71 dönemi. Bu dönem, 12 Mart 1971 muhtırasıyla kadim bir CHP’li olan Nihat Erim’in demokratik hakların üzerine “şal” atmasıyla kesildi. 12 Eylül 1980 darbesiyle demokratik hakların son kırıntıları da temizlendi ve “karma ekonomi” rafa kalktı.
Post kapitalizm; görev süreleri belirli, “idealist” profesyonellerin yönettiği ve her vatandaşın milli gelirden düzenli ve sürekli pay aldığı sistem. Buna “sosyal demokrasinin ekonomik izdüşümü” de diyebiliriz. Örneği var mi? Tabii ki var. İskandinav ülkeleri bu modeli uygulamaktadır. Mesela Norveç, her yıl sonunda vatandaşlarına milli gelirden pay karşılığı bir çek göndermektedir.
Şimdi soralım, Cumhuriyeti hangi “demokrasi” ile taçlandıracağız?
Tabii ki sosyal demokrasi ile taçlandıracağız. Aksi düşünülemez bile.
Peki CHP yönetiminin tuttuğu yolun sakıncaları nelerdir ?
Ona da bakalım;
Demokrasiyi “sosyal” öncülünden, toplumu “laiklik” ekseninden ayırırsak, CHP’yi liberalizmin kucağına oturturuz.
“Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma” hevesiyle yapılan “hak hukuk,adalet” mücadelesi, meşruiyetini kaybeder ve esas itibariyle cumhuriyetle sorunları olan dini, etnik, mezhepçi, ümmetçi guruplara alan açar. Bu yolla “ulaşılan” -cici-demokrasi, önce CHP’yi, sonra da cumhuriyeti yok eder.
Önümüzdeki kurultay sürecinde “tabandan tavana” tartışılacak ve kurultayda karara bağlanacak konulardan bir diğeri de bu olacaktır.
Esasında bu konu başlıbaşına bir “parti proğram değişikliği” olarak ele alınmalıdır.
Haydi!
Metin Lütfi Baydar