Bu arada Pandemi ülkemizi ve dünyayı sarsmaya da devam ediyor. Dünya ekonomileri, pandeminin etkisiyle yüksek oranla ve istisnasız küçülmeler yaşıyor.
DÜNYADA HER ŞEY İÇİN, MEDENİYET İÇİN, HAYAT İÇİN, BAŞARI İÇİN EN GERÇEK YOL GÖSTERİCİ İLİMDİR, FENDİR...
  • Egemenlik Kayıtsız
    ve Şartsız Milletindir...
  • En Büyük Savaş
    Cahilliğe Karşı Yapılan Savaştır...
Covid 19 pandemisi adeta “med cezir” hareketi gibi bir alçalıp bir yükseliyor ve tam kurtulma hissi oluşacakken derin bir kabusa dönüşüyor
05 Eylül 2020

Bu arada Pandemi ülkemizi ve dünyayı sarsmaya da devam ediyor. Dünya ekonomileri, pandeminin etkisiyle yüksek oranla ve istisnasız küçülmeler yaşıyor.

Krizden çıkışın bedeli emperyalist sermayenin canını sıkmaya başladı. Yol belli; ölçüsüz ve art niyetli hesaplarla verilen borçlar silinecek. Geniş halk kitleleri refahtan daha fazla pay alacak. Toplumsal işbölümündeki sınıfsal dağılım değişecek.

Kamu adına “vergi” kılıfıyla alınan haraçlar kalkacak ve birey ölçeğinde toplumsal giderlere “katkı payı” adı altında mikro demokrasi kültürüyle takip edilebilecek basit bir katılım bedeli alınacak. Bu bedel, kaynağından tahsil edileceği için, 20. yüzyıl demokrasilerinin araya soktuğu bütün bürokratik mekanizmalar, kurumlar, yasalar ve mevzuat kadük olacak.

Yeni yüzyıl, kendi dinamiğini oluşturacaktır.

Hal böyleyken partimiz, CHP ne yapmalıdır?

Öncelik tanımadan sıralayalım;

  1. Yeni yüzyılın getirdiği koşullara uygun olarak yeni bir “proğram” yazılmalıdır.

  2. Toplumsal işbölümündeki alt üst oluşu doğru okuyarak parti ideolojisi netleştirilmelidir. Eğip bükmeye gerek yok, biz soldayız!

  3. Dünya sola kayarken sağa hamle yapıp partiye patinaj yaptırmanın alemi yoktur.

  4. 2023 yılı itibariyle, ülkenin yüzyıllık serüvenine yakışır bir kampanya yürütülmeli ve CHP’nin tek başına iktidarı projesi daha fazla ertelenmemelidir.

Peki Kemal bey ve arkadaşları bunları yapar mı? Basına yapılan açıklamalara ve parti adına konuşan şahsiyetlerin birbirine ters düşen kakafonik açıklamalarına bakılırsa net olarak söyleyebiliriz; hayır!

Pandemi örtüsü altında olağanüstü hale getirilip adeta dayatılan 37. olağan büyük kurultay sonrasındaki gelişmeler gösteriyor ki, Partinin yönetimi “fetret”e girmiştir. Partimizin bundan böyle uygulayacağı politikaları, parti dışındaki gelişmeler ve müttefik kılığındaki “dostlar” belirleyecektir. Parti kurulları, örgüt, üyeler, sempatizanlar devre dışıdır.

Partimiz, Kemal beyin, muhaliflerinden “gözünü kestirdiklerini” kavga ediyor bahanesiyle şahsen partiden atabileceği ki, bunu alenen de beyan etti, bir düzlemde kaymaya başladı.

Peki nereye kayıyoruz?

Bunun için Kemal bey ve çevresinden atmosfere salınan “ses dalgalarına” bakabiliriz.

Bakalım o zaman;

  1. Dostlarımızla beraber “partili olmayan” -aslında CHP’li olmayan- bir CB adayı saptayacağız ve onu CB seçtireceğiz.

  2. Hem parlamentoda hem de CB seçimlerinde kahir ekseriyet sağlayacağız ve millet ittifakıyla birlikte mevcut iktidar ortaklarını alaşağı edeceğiz.

  3. Hemen anayasayı değiştirip güçlendirilmiş- nasıl güçlendirileceği belli olmamakla beraber- parlamenter sisteme geçeceğiz.

  4. Israrla CB adayı olmaktan kaçınan CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi kazanacak ittifakın desteğiyle kurulacak olan koallsyon hükümetinin Başbakanı olacak.

  5. Yani Sünni CB ve Alevi Başbakan; yönetimi paylaşacaklar.

Kemal beyin kamuoyuna -aslında partimiz CHP’ye- hissettirmeden yürüttüğü iktidar projesi buymuş.

Peki bu proje tanıdık mı? Evet “tanıdık” hem de çok tanıdık!

Bu proje aslında bir İngiliz projesidir ve an itibariyle -göstermelik- demokrasiyle yönetilen Ortadoğu ülkelerinde uygulanmaktadır.

Onlara bakalım;

  1. Irak’ta yönetim Sünni ve Kürt CB ile Şii Başbakan arasında paylaşılmıştır ve mecliste mezhep esaslı bir temsiliyet vardır.

  2. Suriye’de savaş öncesi yönetim modelinde CB özü itibariyle Alevi, Başbakan Hristiyan, Meclis’teki ve ordudaki kritik görevler Sünni idi. Bu yapıya Sünniler ve Kürtler itiraz etti ve iç savaş çıktı. Yapılması muhtemel anlaşmaya göre bu guruplar ve güç odağı yer değiştirecek.

  3. Lübnan’da ise durum daha da kritik. Fransızların uyduruk bir nüfus planlamasına göre kurguladıkları devlet yönetiminde, toplumda azınlık olan hristiyanlara CB makamı verilmiştir. Başbakan Sünni, Meclis başkanı da Şiidir. Mecliste, bütün mezhepler ve dini guruplar toplumsal demografiye tamamen ters oranlarda temsil edilmektedirler.

Bu ülkelerdeki yönetimsel zaafiyet, o ülke halklarını, emperyal devletlerin postalları altında çiğnenen paspaslara çevirmiştir. O halkların gelecekleri, idealleri yok edilmiştir. Bu konudaki en hazin açıklamayı Hristiyan kökenli Lübnan Cumhurbaşkanı yapmıştır. Mealen, çok yorulduk bu mezhep ve din savaşlarından, bize seküler -bizdeki anlamıyla laik- bir devlet lazım, demiştir.

Peki Kemal beyin cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma adını verdiği projenin bizim siyasi tarihimizde örneği var mı?
Var.
CHP’nin 3. Genel Başkanı Bülent Ecevit, 12 Eylül darbesinden sonra “bu CHP’den birşey olmaz” diyerek yolları ayırdı ve eşi Rahşan hanım eliyle DSP’yi örgütledi.

DSP yirmi yıla yakın bir patinajdan sonra, o zamanki CHP yönetiminin bir anlık gafletinden yararlanarak önce bir azınlık hükümeti kurdu. Seçimlerden “eşitler arasında birinci” formatında bir sonuç aldı ve Kemal beyin bugün kafasında olana benzer bir koalisyon hükümeti kurdu.
Hepi topu 3 yıl iktidarda kalan bu ucube koalisyon, ülkeyi tarihinin en büyük krizine soktu ve üstüne üstlük gene Türkiye tarihinin en büyük tabii felaketi olan depremle boğuştu ve emperyalist dayatmanın ezici baskısı altında bölündü. Bölünmenin mimarı, zar zor kurulan koalisyonu perde arkasından yöneten koordinatör bakandı ki, bu bakanın halen aktif olduğu ve Kemal bey üzerindeki etkisi bilinmektedir.

Sonrası malum!

Kaybedilen bir seçim ve sandığa “dostlar”yla birlikte gömülen bir Ecevit ve neredeyse 20 yıla varacak bir parti devleti hikayesi!

Şimdi Kemal bey ve arkadaşları, bizi, ülkeyi, partimiz CHP’yi, Ortadoğu coğrafyasının fon müziği eşliğinde “bu hikayenin” yeni bir versiyonuna hazırlıyorlar.

Kemal beyin dilekleri tutar da Başbakan olursa biz yukarıdaki hikayenin sonunu aynen yaşarız. Üstüne üstlük bu ülkenin güzel insanları emperyalist devletlerin ayakları altında yerle yeksan olur. Kemal bey o zamanları görür mü görmez mi bilemeyiz ama çocuklarımız artık geri dönülmesi imkansız bir “distopyanın” içinde bulurlar kendilerini.

Ne yapacağız?
Dur diyeceğiz!
Dur!

Umut?
Momentum!

Haydi! Metin Lütfi Baydar

Paylaş:
Yorumlar


0.532 261 33 24