Mevcut delegelerin olağanüstü büyük kurultay talebi, hukuki eksiklikler öne sürülerek işleme konulmadı. Ancak partimizin olağanüstü kurultay ihtiyacı gündemden çıkmış değildir.
Mevcut delegelerin olağanüstü büyük kurultay talebi, hukuki eksiklikler öne sürülerek işleme konulmadı. Ancak partimizin olağanüstü kurultay ihtiyacı gündemden çıkmış değildir.
Kemal bey, siyasi nezaket gereği hem genel seçim hem de yerel seçim sonuçlarını olağanüstü -büyük- kurultaya götürüp partililerin görüşüne sunmalı ve siyaseten güven tazelemeliydi.
Yapamadı.
Olağanüstü toplantı kültürü Kemal beyin iyi bildiği bir kültürdür.
Mesela şimdi, Parti Meclisini tüzükte yapılan değişiklikleri yönetmeliklere taşımak için olağanüstü toplantıya çağırmıştır.
Gündem, olağan toplantı gündemidir ve partimizi zorlayan olağanüstü bir durum yoktur.
PM gündeminde neler var, bakalım;
Gençlik kotasını %10’dan %20’ye çıkartıyoruz. Zaten kadük olan seçilme yaşını 25’ten 18’e çekiyoruz.
İttifak ruhunu yönetmeliklerle parti hukukuna taşıyoruz ve genel başkanın %15 olan milletvekili aday belirleme kontenjanını ucu açık bir şekilde esnetiyoruz. Bunun işleme biçimi, CHP kadroları içinde başka bir siyasi parti unsurlarının deyim yerindeyse “kuluçkaya” yatırılmasıdır. Biliyoruz.
Merkez yoklamasını, erken seçim olmadığı durumlarda ki; şu ana kadar Türkiye normal seçim yapamadı, sınırlandırıyoruz ve tamamı MYK üyesi olan arkadaşlarımıza marş marş önseçime gidin diyoruz. Ama konjonktüre bakınca sadece “der gibi” yapıyoruz. Bunun olmayacağını cümle alem biliyoruz.
MYK’ya aday adayı veto yetkisi veriyoruz ki, bu çok mühim, es kaza parti müktesebatına uymayan siyasilerin önseçimden, merkez yoklamasından, ya da kontenjandan seçilip arıza çıkartmasının önünü kesiyoruz. Cümle alem, bunun da olamayacağını biliyor.
Anlaşılan o ki, Kemal bey, MYK’daki dava arkadaşlarını, tüzük uyarlamaları adı altında “tahkim” etmek istemektedir.
Oysa CHP’nin önünde duran sorunlar bunlar değildir.
Yakından bakalım;
Tayyip bey de, Kemal beyin CHP MYK’yı tahkim etmesine benzer bir ihtiyaçla, Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemini tahkim etmeye çalışıyor.
Bu amaçla, devlet organigramını yeniden düzenleyen kararnameleri ardı ardına yürürlüğe sokuyor.
Mevcut siyasi partiler yasası ile seçim yasasını da yeni sisteme uyarlamak için yasa değişikliklerine hazırlanıyor.
Parlamenter sisteme geri dönüş yollarını bir bir kesecek içtihadi uygulamalar yapıyor ve zaman zaman muhalefet partilerini de bu zemine çekiyor.
Biz bu sistemle devam edebilir miyiz?
Elbetteki hayır.
Peki parlamenter sisteme geri dönebilecek miyiz?
Devlet yönetiminde o “eşik” geçildi, artık dönemeyiz. Bunu daha sonraki bir yazının konusu olarak işaretleyip günün pratiğine geri dönelim.
Biz reel politiği dikkate alan bir Anayasa hazırlamalıyız. Reel politik, Anayasanın yarı başkanlık modeline oturmasını zorunlu kılıyor.
Neden;
Halkın CB seçme yetkisinden vazgeçemeyiz bu ileri doğru atılmış demokrasiyi geliştiren önemli bir adımdır ve halk bunu benimsemiştir.
Sadece “yasamada” değil, Devletin yönetiminde, hükümetin onayında, CB’nın denetiminde TBMM etkin olmalıdır.
Hükümet üyeleri ve Başbakan CB tarafından atandıktan sonra CB ile birlikte yürütmenin tam temsilini yapmalıdırlar.
CB, anayasal görevleri ve sorumluluğu itibariyle istediği bakanı görevden alabilmeli, ayrıca Meclis’in güvensizlik oyuyla düşürdüğü üyeleri yenilemelidir.
Yasama yürütme yargı erkleri birbirinden ayrılmalıdır.
Ancak, yürütme adına yurt içinde ve yurtdışında görev yapacak olan büyükelçi, genel kurmay başkanı, vali, müsteşar vb. yüksek devlet görevlilerinin atanmasında CB’nın/hükümetin teklifi ve parlamentonun nitelikli çoğunlukla onay vermesi şart olmalıdır.
Keza, YSK, HSK, Anayasa Mahkemesi üyeleri, vb. Yüksek yargı mensuplarının atanmasında; CB ve hükümet dahil, yürütmenin ilgili birimlerinin teklifi ve parlamentonun nitelikli çoğunlukla onay vermesi şart olmalıdır.
Seçim sistemi, artık homojen ve yerel dinamikleri dikkate alan tam temsilde adaleti sağlayacak biçimde düzenlenmelidir.
Parlamento, batıdaki örneklerinde olduğu gibi dar bölge, daraltılmış bölge, ya da ikisinin birlikte olduğu bir seçim sistemiyle oluşturulmalıdır.
Siyasi partiler, gene batıdaki örneklerinde olduğu gibi delege değil üye bazlı örgütlenmelidir.
Siyaset sivilleşmeli, demokratikleşmeli ve birey temelinde herkes siyaset yapabilmelidir. Siyasi baskı guruplarının oluşması ve bir hakkın savunulması için ülke genelinde örneğin 100 bin imza toplayarak; parlamenterlerden ve siyasi partilerden bağımsız olarak parlamentoya yasa teklifi sunmasının önü açılmalıdır.
Burada bırakalım ve soralım, CHP ne yapmalıdır?
CHP artık sisteme dalmalıdır ve virgülden sonra önünde bol sıfır bulunan tam sayılarla ifade edilen sorunları dert etmeyi bırakmalıdır.
Umut var mı?
Elbette!
Haydi!
Metin Lütfi Baydar