Türkiye Cumhuriyetini kuran irade, kurtuluş savaşında en önde savaşanların omuzlarında yükselmiştir.
Türkiye Cumhuriyetini kuran irade, kurtuluş savaşında en önde savaşanların omuzlarında yükselmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş hikayesini, Partimizin kurucusu ve ilk genel başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, cumhuriyetin ilanından tam 4 yıl sonra yaptığı tarihi konuşmadan; Nutuk’tan okuyabiliriz.
Nutuk, Atatürk’ün aylar süren bir ön çalışmadan sonra yazılı hale getirdiği ve sanılanın aksine TBMM’de değil, CHP’nin, yani partimizin 15-20 ekim 1927’de toplanan ikinci olağan kurultayında yaptığı, 6 güne yayılan ve toplam 36 saatte okuduğu “konuşma”dır.
Cumhuriyet 4. yaşına bastığında tıpkı bugünkü gibi bütün dünya ağır bir krize -buhrana- doğru sürüklenmekte idi ve Atatürk bunu görmüştü.
İçeride, Cumhuriyet devrimlerinin yerleşmesi, gerek parti içinde gerekse de parti dışında olağanüstü dirençlerle karşılaşıyordu. Dönemin olayları, iktidar heveslileri ve saltanat artıkları tarafından çarpıtılarak anlatılıyor ve genç cumhuriyetin aydınlık yolu karartılmaya çalışılıyordu.
Dışarıda, Almanya, İspanya ve İtalya eksenli faşizm, monarşilerin ve “cumhuriyetlerin taçlandırıldığı demokrasilerin” açtığı yollardan yükseliyordu.
Atatürk bütün bu tehlikeleri birleştirerek, Türkiye cumhuriyetinin yürümesi gereken yolu net bir şekilde tarif etmiştir.
Nutuk, uzun tahliller ve çıkarsamalardan sonra muhteşem bir “kreşendo” -coşkunun zirvesi- ile biter.
Kreşendo, daha sonra ayrı bir metin olarak devletin mottosu haline getirilen “Atatürk’ün gençliğe hitabesi” dir. Atatürk konuşmasının bu bölümünü gözyaşları arasında tamamlamıştır.
Peki 2020’lerin Türkiye’sinde CHP de neler oluyor?
Bakalım;
Tıpkı 1927’de olduğu gibi cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırma heveslileri ortalıkta dolaşmaya başlamıştır.
Tıpkı 1927’de olduğu gibi saltanat artıklarına af çıkartılıp eski imtiyazların iadesine yeltenenler, bir virüs gibi partimize musallat olmuşlardır.
Cumhuriyet karşıtlarının baştacı ettiği saltanat artıkları, sabık payitahtın başkentinde; İstanbul’da, partimizi temsil eden şahsiyet tarafından onurlandırılmıştır. Çakma bir tablo üzerinden payitahtla partimiz arasında “defacto” illiyetler kurulmasına cüret edilmiştir.
Tıpkı 1927’de olduğu gibi, uluslaşma yolunu bırakıp ümmet yoluna geri dönülmesine çanak tutan müptezel siyasetçiler öne fırlamışlar ve partimizin hafızasını silmeye yeltenmişlerdir.
Tıpkı 1927’de olduğu gibi, ülkemizin bağımsızlık yolunda tek başına yürüdüğünü görmezden gelip “yalnız kaldık” teraneleriyle manda çığlıkları atanların seslerini yükselttiğini görüyoruz.
Açıkça görülmektedir ki, partimiz CHP’de hafıza kaybını hızlandıran bir süreç yaşanmaktadır.
Atatürk, henüz 4 yaşındaki “genç” Türkiye Cumhuriyetinin çocukluk dönemine has uğraması muhtemel hafıza kaybını, “Nutuk”la önlemiştir.
Cumhuriyetin 97. yılında Partiyi yöneten zevatın, yaşlılıktan mütevellit -kaynaklı- “demans”ının, parti ideolojisine sirayet etmesini -bulaşmasını-, CHP’nin; partimizin varlığını ve geleceğini tehdit ettiğini görmezden gelemeyiz.
Kemal bey ve arkadaşlarının janjanlı sözcüklerle sevimli göstermeye çalıştığı “Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma projesi”; tıpkı 1920’lerin Avrupa’sında olduğu gibi, ülkemizde de nereden geldiği belli olmayan bir “onbaşı”nın cumhurbaşkanı yapılarak, tepemize çörekleneceği bir sürece doğru evrilecektir ve bu yol amasız fakatsız bir şekilde 21. yüzyıl faşizmine çıkacaktır.
Çözümü nerede arayacağız?
Çözüm Nutuk’tadır.
Atatürk, “Nutuk”ta, Türkiye Cumhuriyetini gençliğe emanet etmiştir. Bu yalın gerçeği aklımızda tutmalıyız.
Türkiye 100. yılına, demans halindeki bir CHP ile giremez. CHP, kimliğini sıfırlayıp omurgasız bir siyasetle 21. yüzyıl faşizmine ortam hazırlayamaz.
Umut?
Zamanın ruhu!
Haydi! Metin Lütfi Baydar