Dünyamız, sanayi devrimine benzer bir sıçramanın eşiğinde. Dijital çağ da diyebiliriz buna. Bu çağdaki iletişim ağı, dağdaki çobanla süpersonik uçakla seyahat eden mülti milyarderleri aynı havuza soktu. Bütün ulus devletler, teknolojideki bu baş döndürücü hız karşısında şaşkına dönmüş durumdalar.
Öyle ki, ulusları oluşturan sosyal katmanlar, birey bazında polarize oluyorlar.
Toplumların klasik sınıf esaslı karakteri giderek kayboluyor.
Yani, bilindik haliyle işçi sınıfı, köylülük, küçük burjuvazi, sermaye sınıfı vb. tanımlamaların kapsama alanları bir hayli daralmıştır.
Ama emek sermaye çelişkisi hala varlığını korumaktadır.
Felsefi olarak sağ ve sol, teknolojinin herşeyi alt üst ettiği bu yüzyılda yeniden mevzilenmektedir.
Her iki kanat da varlıklarını korumaktadır ve yaygınlaştırılmaya çalışılan iddiaların aksine öyle içiçe geçmiş bir durum da yoktur.
Ülkemize gelmeden Avrupa’dan, İngiltere’den canlı bir örnek verelim.
İngiltere uzun zamandır AB’den çıkış hamleleri yapmaktadır. Yeni seçilen (sağ) muhafazakar partinin genel başkanı bu çıkışı herhangi bir ön anlaşma yapmadan gerçekleştirmeye kararlıdır. Karşısındaki (sol) işçi partisi ise esas itibariyle AB’den çıkışa karşıdır. Bu, sağ ve sol iki Partiyi karşı karşıya getiren en önemli toplumsal olgu nedir?
İşçi haklarıdır.
İşçi Partisi, AB’den çıkış yapıldığında, AB’nin işçi sınıfına sağladığı görece geniş sendikal hakların ortadan kalkacağını ve yerini, eski, Tatcher dönemindeki totaliter uygulamalara bırakacağını söylemektedir.
Muhafazakar parti ise, o dönemi iple çekmektedir.
Her iki parti yöneticilerinin, diğer konularda da anlaşamayacaklarını söylemelerine rağmen yakıcı çelişki budur.
Peki bizde durum nedir?
Biz nasıl solcuyuz?
Soruları soralım;
Örneğin alt gelir guruplarına kimseye çaktırmadan gelir aktarmak solculuk mudur?
Örneğin “kapıcılar” la ayda bir iki kez biraraya gelmek; “etkinlik” yapmak solculuk mudur?
Yönetimlerini devraldığımız belediyelerde partili arkadaşlarımızı, yetkin olup olmadıklarına bakmaksızın, sırf partizanlık olmasın diye istihdam etmemek solculuk mudur?
Belediye ihalelerini “şeffaflık” adı altında canlı yayınlamak solculuk mudur?
Yönettiğimiz belediyelerde israfı engellemek, tasarruf yapmak solculuk mudur?
Teker teker yanıtlayalım;
Fakir fukaraya maddi yardım sol değil sağ bir projedir. Microsoft’un patronu Bill Gates, dünyanın en büyük spekülatörü Soros bu tür projelerin, kapitalizmin ömrünü uzatmak için şart olduğunu söylemişlerdir. Bill Gates’in önerisi dünya ölçeğinde fakirlere aylık 500 ABD doları ödenmesidir. Soros’un ki ise daha sofistikedir; ABD’de aldığı bursları ödeyemeyen öğrencilerin borçlarını bir fon kurarak kapatmaktır.
Alt gelir guruplarına gelir aktarılması Avrupa sağ partilerinin her seçimde ön sıraya koyduğu bir vaattir. Sol partiler, bu tür palyatif aktarmalara karşı çıkarlar ve bu gurupların anayasal haklarının genişletilmesini savunurlar.
Kapıcılar meselesi ayrı bir derttir. Kapıcı ifadesi, küçük burjuva aydınlarının çok sevdiği bir ibaredir. Bunun aslı, sınıfsal ifadesi “apartman görevlisi” dir. Belediye başkanlarına verilmesi gereken talimat, bu görevlilerin, imar yönetmelikleriyle insani değerlerden uzaklaştırılmış yaşam ve mekan koşullarının behemehal düzeltilmesidir. “Kapıcı daireleri” binanların en sağlıksız iskan edilmiş, 50m2’yi bulmayan mekanlarıdır. Ayrıca bir meslek olarak da örgütlü sendikası yoktur.
Seçimi kazanan kuralı koyar. Partiler, yerel yönetimlerden kadro yetiştirir. Donanımlı -liyakatli-parti kadrolarının belediyelerde görev almasında hiçbir mahzur yoktur. Bunun dışındaki söylemler, partinin damarlarını kesmektir. Bu, CHP’ye yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Partizanlık, yönetimde kadrolaşma değil, hizmet götürülen kitlelere yapılan ayrımcılıktır. Siyasette, donanımlı partililerin ön saflarda görevlendirilmesi yani kadrolaşması esastır.
İhalelerin canlı yayınlanmasının şeffaflıkla alakası yoktur. Bu bir özgüven eksikliğidir. Canlı yayınlanan ihaleleri izlediğinizde göreceksiniz ki, Partiyi temsil eden kadrolar yeterli deneyime, hitabete ve donanıma sahip değildir. Orada canlı olarak söylenen her yanlış laf, çığ gibi büyür ve Partiyi zor durumda bırakır. Partinin alt kademedeki üyelerinin, yerel temsil gücünden öte anlamlara taşınmasının vebali büyüktür. Konu şeffaflıksa, belediyenin kurumsal kimliği zamanında bilgilendirme yapar, olur biter.
İsrafı önlemek bir kamu görevidir. Tasarruf da öyle. Bunun sağla solla alakası yok. Konu yolsuzluksa yapılacak iş, adını koyup uzatmadan sorumluları tespit edip kamuoyu önüne çıkartıp yargılanmalarını sağlamak olmalıdır.
Ama şu kadarını belirtelim. AKP belediyeciliğinin en belirgin özelliği “rant transferidir”.
Şu dillerden düşmeyen “İsraf” tanımlaması, aslında asıl konu olan, rant transferini maskelemektedir. “Tasarruf” tanımlaması da başka türlü bir “rant transferidir”.
Doğrusu nedir? “Kaynakların denetimi ve verimli kullanımıdır”.
Böyle devam edersek, bu “israf ve tasarruf” kelimeleri, bir yıl sonra partimizi esir alacak iki kavrama dönüşecektir.
Sonuç?
Demek ki solculuk hala varmış. Sağcılık da varmış.
Ama sağ kulvardan yapılabilecek bir solculuk yokmuş.
Metin Lütfi Baydar