Kemal bey ve ekibi, önümüzdeki seçimleri kazanarak, CHP’yi -tek başına değil- dostlarla beraber iktidara taşımayı ve “cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma” yı hedeflediklerini açıklamışlardı.
Hatta bunun için, Kemal bey tek başına “2. yüzyıla çağrı beyannamesi” adlı bir manifesto hazırlayıp, kurultaydan şipşak geçirmiş ve bastırılan kopyaları her partilinin cebinde taşımasını istemişti. O beyannameler, partililerin cebinde duruyor. O kadar benimsenmemiş olacak ki, kimse de çıkartıp masanın üzerine koymadı.
Kemal bey ve arkadaşlarının cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma işine girişmeden önce halletmeleri gereken daha acil görevleri var.
Nedir o?
Cevap net: Kemal beyin yönettiği bugünkü Cumhuriyet Halk Partisinin, “ örgütsel olarak” demokrasiyle taçlandırılması yapılmadan, vatandaşlara dönüp cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracağız diyemezsiniz.
Peki Kemal bey CHP’yi demokrasiyle nasıl taçlandırabilir?
Bunun birbirine zıt iki yolu var.
Birinci yol, Kemal bey ve arkadaşlarının an itibariyle tuttuğu yoldur.
İkinci yol, CHP müktesebatının emrettiği yoldur.
Birinci yolu daha yakından analiz edelim;
Partimizin açık adı, “Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Amblemi altı oktur.
Sağımızda duran Kemal beyin dostlarının, geçmişte atıp tutmuş olsalar da şimdilik CHP adına ve “altı ok” a itirazları yoktur. Onlar çantada keklik.
Ancak solumuzda duran örtülü ortağın, HDP’nin, Kemal beyle değil ama CHP adıyla ve amblemiyle sorunu vardır. Partimizdeki Cımhuriyet ifadesi, örtülü ortağımızı rahatsız etmektedir.
Örtülü ortak, “Halk” ifadesiyle de barışık değildir. Bunun “Halklar” şeklinde çoğul olmasını istemektedir.
Demokrasi talepleri bu çoğullukla birleşmezse onlar için anlamlı değildir.
CHP’nin amblemi onlara göre oldukça şovenist ve militaristtir.
Peki çözüm nedir? Kemal beyin siyasi atraksiyonlarının modellemesine bakıp bir kestirim de bulunabiliriz;
CHP adını revize edeceğiz. Zaten partiyi Kemal beyle beraber yöneten zevat, yakın geçmişte, partinin vakfa dönüşmesini olmazsa kapatılmasını önermişlerdi.
Partinin adını revize edelim o zaman, C-HDP diyelim. Açılımı da, “Cumhuriyet Halk-ların- Demokrasi Partisi” olsun. Ya onlar cumhuriyeti kabul edip “çoğulcu demokrasi” bayrağıyla CHP’ye gelsinler, ya da CHP sadece,, “cumhuriyet” okuyla onlara gitsin. İsim değişmez; “C-HDP”!
Peki ya amblem? Amblemde sorun çıkmaz. Kemal beyin arkadaşlarından bir bölümü, daha partiye girer girmez “Çınar”lı bir amblemi sokuşturmaya çalışmışlardı. Örtülü ortağın da amblemi “Çınar” zaten.
Partimiz CHP’nin Meclis gurubunun “atanmış” başkanvekilleri de, partiyi savunma kurgusunu, partinin değişmez ilkeleri “altı ok” üzerine değil de, onlara daha asil gelen “Çınar” üzerine kurmaya özen gösteriyorlar.
Önünüzdeki dönemde olası gelişmelere bakılırsa, sağımızdaki dostlar “bir gece ansızın” tüyecek. Solumuzdaki dost, HDP, iktidarın baskılarına daha fazla direnemeyecek ve Kemal bey ve arkadaşlarının, “defacto” davetiyle parti sıralarını dolduracaklar.
Sözün özü, Kemal bey ve arkadaşlarının tutturduğu yolun birinci fazı, “CHP’yi demokrasiyle taçlandırma” işi, “Çınarlı” C-HDP’ye çıkıyor. Ondan sonrası Allah Kerim; Kemal bey ve arkadaşları, ikinci fazda C-HDP ile Türkiye Cumhuriyetini demokrasiyle taçlandırma yoluna koyulabilir. ...mi acaba?
Tabii ki hayır!
Partimizin 3 değerli milletvekili kendilerini feda ederek bu yolu tıkadı. CHP müktesebatına sahip çıkarak, en kısa zamanda dönmek üzere “şeklen” partimizden istifa ettiler. Bilinmelidir ki, onlar hala CHP’li ve sadece dostlar meclisini terkettiler.
Bu hareket, öyle, “giden gider, kalan sağlar bizimdir” tripleri, “sarayın adamları” türünden çamur sıçratmalar, “CHP büyük bir çınardır, biz yolumuza devam ederiz” ya da “tam karpuz kesecektik, birlikte yiyecektik” türünden hafifmeşrep açıklamalar; “pişman olacaksınız” türünden tehditlerle gölgelenemez.
Sorular ve sorunlar masada, hakedilen ilgi, alaka ve saygı gösterilecektir. Ama sadece bu arkadaşların değil seçilmiş bütün milletvekillerinin banisi, velinimeti pozlarında, “sizi seçilecek sıradan listeye koymuştuk, olacak iş mi şimdi, sabrettik, dişimizi sıktık” türünden kurnazlıklarla yola devam edemezsiniz.
Tam bu noktada gelelim Kemal bey ve arkadaşlarının önündeki ikinci yola; CHP müktesebatına.
Buna da yakından bakalım;
CHP’de siyasi tartışmaların tek hedefi vardır; partiyi tek başına iktidar yapmaktır. Ondan da daha önemlisi partiyi büyütmektir. Parti küçülüyorsa yaşamsal bir sorun var demektir.
Eğer iktidar olma yolunda, ya da büyümede partide derin yarılmalara yol açacak fikir ayrılıkları oluşursa; bu durum partinin birlik ve beraberliğine, kimliğine zarar veriyorsa, partiyi yöneten kliğin “buyrun kapı açık, çıkın; çıkmazsanız kulağınızdan tutup atarız” deme lüksü de hakkı da yoktur.
Bu durumda yapılacak şey, gündelik politikayı bir kenara bırakıp, tartışmayı ivedilikle, MYK’dan başlayarak Parti Meclisine taşımak, parti politikaları konusunda en ufak bir şüphe varsa ki, yediden yetmişe herkes görüyor ki var, yapılacak iş en kısa zamanda olağanüstü kurultayı toplamaktır.
Kurultay, partideki yarılmayı durduracak tek organdır. Kurultayın tarihi sorumluluğu, tasfiye değil, bütün kadroları bütüncül bir politikada birleştirmektir.
Burada asıl sorumluluk Kemal beydedir; ya CHP, ya da yeni dostlarla beraber C-HDP!
Peki Kemal bey tınmaz, “yoluna devam ederse” neler olur?
Onu da yazalım;
3 milletvekilinin istifasıyla gövdede açılan çatlak, tabanda yarılmayı tetikler.
CHP’nin mevcut üyelerinin en az yarısı, partiden uzaklaşır.
CHP kitle partisinden -dar-grup partisine dönüşür ve belediyeler dahil elinde avucunda ne varsa kaybeder.
Asıl bu durumda “Saray” devreye girer. “Saray”, HDP’li belediyelerdeki kayyum uygulamasını o bölge halkına tabiri caizse hazmettirdi. “Saray”, aynı yoldan giderek, kayyum uygulamasını, özde değil sözde CHP’li Büyükşehir belediye başkanlarına uzatır ve Kemal beyin bu aymazlığıyla halka da hazmettirir.
Dahasını yazmayalım. Siyaset yerine göre “feraset”, yerine göre “feragat” ister.
Şimdi “feragat” zamanı!
Buyrun Kemal bey!
Umut!
Tabii ki var!
Haydi!
Metin Lütfi Baydar