20 Şubat 2019

Kemal bey sondan 6.konuşmasını yaptı.  Yerel seçim sürecinde ortaya çıkan sıkıntıları perdelemeye çalışan, ana kurgusu “diğer tek adam”a yaslanan ve bir mantık dizilişi olmayan savruk bir konuşmaydı. 

Halbuki, günün en önemli olayı belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği aday listelerinin seçim kurullarına verilmesiydi.

Kemal bey ve ekibi, adaylaşma süreçlerini bitirdiler ve aday listelerini parti üyelerinin katkısına gerek duymaksızın kesinleştirdiler.

Neyi gördük?

  1. Kurultay salonunda yemin billah “her kademede önseçim yapacağız, ben dahil herkes önseçime girecek” diyen Kemal beyin, akla ziyan bahaneler üreterek durumu idare etmeyi becerdiğini gördük.
  2. Kemal beyin ittifak tutkusunun CHP örgütünü, üyesini ve seçmenini çaresiz bıraktığını gördük.
  3. İttifak görüşmelerinde en sağdan en sola kadar herkesle genel başkanlar düzeyinde “dirsek”, “el”, “kol” teması yapılırken, burnunun dibindeki kardeş partiyle, DSP ile, oradan partimize deyim yerindeyse “tüymüş” iki MYK üyesini görüşmeye göndererek dalga geçildiğini gördük.
  4. Önseçim yapılsaydı da aday listeleri gene bugün teslim edilecekti ve hiçbir şey için geç kalınmış olunmayacaktı. Bunu da gördük.
  5. Önseçim yapılmayarak, yıllarını CHP’ye veren partililerin tüzükten gelen demokratik haklarının ihlal edildiğini gördük.
  6. Buna isyan edip siyaseten kardeş bir partiye gidenlerin, kendileri daha önce o partiden gelip partimizde mevki elde eden kişiler tarafından “ilkesizlikle”, “koltuk sevdasıyla” suçlandıklarını gördük.

Peki Kemal bey bunları neye dayanarak yaptı?

Cevap; anketçilere.

Evet anketçilere.

Şu anketçilere bir bakalım;

  1. Yerel ya da genel seçimlerde partilere anket yapan şirketler bir elin parmaklarını geçmez.
  2. Kendi kendilerine “güvenilir” damgasını vuran anket şirketleri de ikiyi, bilemediniz üçü geçmez.
  3. Piyasadaki diğer şirketler bu ilk üçten “koparak” ya da “bölünerek” türemişlerdir ve ayrıldıkları şirketle “dirsek” temasını sürdürürler.
  4. Öyle ki, karşı gurupların sipariş ettiği her anket, saat farkıyla bazen dakika farkıyla diğer gurubun masasındadır.
  5. Karşıt siyasiler zaman zaman bu “gizli” bilgileri, taraftarlarına moral aşılamak için ifşa ederler.

Peki anketlerdeki rakamlar nasıl tespit edilir?

Ona da bakalım;

  1. Sahaya belirlenen sayıdaki denekle görüşmek için çıkılır.
  2. Elde edilen sayılar ham sayılardır. Bu sayılar, daha önceki benzer bir ya da iki seçimde alınan sonuçlara bakılarak elde edilen bir katsayıyla “düzeltilir”
  3. Bu şekilde elde edilen veriler, “deneyimli” şirket yöneticilerinin süzgecinden geçer.
  4. Sahadan gelen, sonra masada düzeltilen veriler, en sonunda deyim yerindeyse şirket sorumlusunun “kanaat notu”yla toplanıp bölünerek müşteriye sunulacak nihai veriye ulaşılır.
  5. Bunu, bir öğrencinin sınav notlarının, öğretmenin vereceği kanaat notuyla yükseltilmesi ya da düşürülmesiyle örnekleyebiliriz. Sahadan gelen “düşük ham veriler” müşterinin lehine olacak şekilde şirket sorumlusunun saptadığı “kanaat notu”yla yükseltilerek müşteriye sunulabilir. Ya da tam tersi, rakibin yüksek saha verileri, düşük kanaat notuyla aşağıya çekilebilir. Her iki durumda da müşteri mutlu edilir.
  6. Ama işinin ustası anketçiler aslında gerçek durumu bilirler ve son düzlükte gerçeğe yakın rakamları kulaklara fısıldarlar ama o durumda yapılacak pek bir şey kalmaz.

Bunun adı nedir?

Siyaset mühendisliği.

Peki neden yapılır?

Kendisini ya da koltuğunu sağlama almaya çalışan siyasetçinin  kafasındaki plana “sağlam görünen” bir gerekçe üretmek için.

Kemal bey ve ekibi, bu iki taraflı siyaset cambazlığının cazibesine kapılarak bir kez daha hem kendilerini, hem de partilileri yüksek bir beklentiye soktular.

Oysa durum net.Yanlış kabak gibi sırıtıyor;

  1. İttifakta ne ideoloji, ne de siyasi hedefler açısından en ufak bir “çakışma” yoktur, herkes kendi türküsünü söylemektedir.
  2. İttifaksız kolayca alınacak yerler, gizli ya da açık zoraki ittifaklar yüzünden kaybedilme riskiyle karşı karşıyadır.
  3. İttifakla dahi hiçbir şekilde alınamayacak yerlerde yapılan işbirlikleri ise parti örgütüne telafisi imkansız zararlar verecektir.
  4. Partilerin sosyolojik tabanlarına bakarsak, sonucun, partilerin oylarının aritmetik toplamından %20-25 daha az olacağını öngörebiliriz.
  5. Tabii bir de DSP faktörü var. Bu seçimlerin havasını 1989 seçimlerinde SHP’nin elde ettiği başarının rüzgarıyla kıyaslayanlara, SHP’nin CHP’ye dönüştükten sonra katıldığı 1999 seçimlerindeki “kayıpları” hatırlatmakta yarar var. O günlerde DSP den belediye başkanı seçilen siyasetçilerin bugün CHP’nin üst kadrolarında olduğunu da bilmeliyiz.
  6. Bazıları, İzmir’i sağın elinden alıp partimize adeta bir hediye gibi sunan ve o günden bu yana kesintisiz CHP’nin kalesi olmasına vesile olan Ahmet Piriştina’nın DSP’nin adayı olarak seçildiğini hatırlamakta zorlanabilir. Keza Eskişehir’deki hocamız, DSP kanalı olmasaydı, siyaset dünyasıyla tanışamayacaktı ve Kemal bey övecek adam bulmakta zorlanacaktı.

Hatta, hatta Kemal bey bile momentumu yakalasaydı, siyasete DSP’den; hem de daha erken girmiş olacaktı.

Sezar’ın hakkı Sezar’a!

Aklımız  başımızda; hafızamız yerli yerinde. Sorgulamaya devam edeceğiz ama bir tek oyu bile zayi etmeyeceğiz.

Partiliyiz. Cumhuriyet Halk Partiliyiz.

Umut var!

Haydi!