15 Mayıs 2019

Kemal bey sondan 3. konuşmasıyla finale bir adım daha yaklaştı.

Kemal beye yapılan linç girişimi henüz aydınlatılamadı. Bu durum, parti çalışmalarının verimliliğini engellemektedir. O kadar ki, partinin ideolojisinde derinleşme ve geniş kitleleri etkileyip  nüfuz etme süreci askıya alınmış gibidir.

Kemal bey  bu seferki konuşmasında da, her zaman olduğu gibi gündemde ne var, ne yoksa her hangi bir ağırlık ve sıralama gözetmeden masanın üzerine koymuştur.

Kemal beye ilişkin eleştiri hakkımızı saklı tutarak,  23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi etrafında dönen polemiklerin değerlendirilmesini seçim sonrasına bırakalım ve sevgili Türkiye’mizin karşı karşıya olduğu problemlere odaklanalım.

CHP, cumhuriyeti kuran ve sorumluluğunu taşıyan bir partidir.   

Türkiye jeopolitik konumu gereği bölgesel ve uluslararası bir çok çatışmanın bilfiil tarafları arasındadır ve CHP, iç siyasi kamplaşmanın etkisiyle bu alanı iktidar bloğuna özellikle AKP ye terkedemez. Ayrıca, ulusal meselelerde kamplaşma da, bloklaşma da, cepheleşme de olamaz.

Doğruları destekleyerek, yanlışları dizginleyerek ülkemizin “ilelebet payidar” olmasına katkı vermekten imtina edemeyiz.

Doğrular?

1. Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlarından vazgeçilemez. Bu sularda gaz ve petrol arama hakkını sonuna kadar kullanmalıyız. Hükümetin bu çabası her türlü siyasetin üstündedir ve desteklenmelidir. Bu alanı MHP’ye terk edemeyiz.

2. Kıbrıs, hem Türkiye’nin hem de partimizin milli davasıdır. En ufak bir geri adım teşebbüsüne izin verilemez. Bu alan da MHP’ye terk edilemez.

3. AB projesi mutlaka canlandırılmalı ve hükümet bu konuda cesaretlendirilmelidir. AB projesini akamete uğratmaya azimli etnik, milliyetçi ve muhafazakar partiler etkisizleştirilmelidir.

4. ABD üzerinden ülkemize yöneltilen her türlü ekonomik ve askeri tehditler tereddütsüz reddedilmelidir. Biz, Venezuela modeli bir siyasetle ABD’nin desteğinden siyaset üreten bir parti olamayız.

5. Kuzeyden Güneye, Doğudan Batıya, bütün  komşularla barış ve dayanışma esastır.

6. Bağımsızlık ve karşılıklı bağımlılık diyalektik bir bütündür ve dış politikanın ana ekseni olmalıdır. Bu alan iktidar bloğuna terk edilemez, devletin bir parçası olarak masada yerimizi almak zorundayız.

7. Konu ne olursa olsun hiçbir dış devletin ülkemizin seçimler de dahil iç işlerine burunlarını sokmasına müsaade edemeyiz. Buna 12 Eylül darbe döneminde bile hayır dedik. Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, halkın partisiyiz, şimdi de dik durup hayır diyebilmeliyiz.

8. Savaş tüm uluslar için felakettir. Ülkelerinden kaçıp ülkemize sığınan mültecilere kötü muameleyi tasvip edemeyiz. Biz ki, bizimle savaşmak için dünyanın öbür ucundan gelmiş ve burada ölmüş askerleri bağrımıza basmış bir milletiz; kan, gözyaşı ve ateş içinde kalmış insanlara kayıtsız kalamayız.

9. Türkiye genetik olarak laik bir ülkedir. Laiklik, Türkiye’nin karakteridir. İktidar partisi bile her türlü dini uygulamayı devlet yönetimine sokuşturmaya çalışırken asla yapmadığı kutsal kitap Kuran’a el basarak yemin etme eylemini, gaflet ve dalalete düşerek biz yapamayız.

10. Biz, camiyi, türbeyi, mezarlığı, cemaati, tarikatı,  ahval ve şerait ne olursa olsun kullanamayız. Kullananlara partide yer veremeyiz.

11. Halkın umudu sol kulvarda ilerleyen  CHP’dir. Türkiye açıkça sola kayarken, birtakım popülistleri ve oportünistleri vitrine taşıyarak  partililerin kafasını karıştırmanın alemi yoktur. Tam anlamıyla yazıktır.

12. Zaten, partiyi “demokrasi” paydasında sağa çekmenin, “sağın alternatifi sağdır” tezini güçlendirmekten ve çağdaş uygarlık yolunda Türkiye’ye zaman kaybettirmekten  başka bir işe  yaramadığı çok kısa bir sürede anlaşılacaktır.

Umut, ya umut?
Umut var!
Haydi!                        

Metin Lütfi Baydar