28 Mayıs 2019

Bundan sonraki konuşma, CHP lideri olarak söyleyebileceklerinin sonuncusu olacak.

Ondan sonrası final konuşmaları olacak.

Kemal beyin o konuşmalarda, CHP genel başkanı olarak CHP’yi taşıdığı zirveleri ve bir doktriner olarak Türk siyasetine yaptığı katkıları anlatacağını umuyoruz.

Artık soru sorma zamanı sona ermiş olacak. Sorulara cevap verme dönemi başlayacak.

Bugünkü konuşmasında Kemal bey, “benim muhatabım İmamoğlu değildir, muhatabım Kılıçdaroğlu’dur; ben konuşurum o cevap verir, o konuşur, ben cevap veririm” diyen diğer tek adamın attığı pasa, İngiliz “sone”leri ayarında bir edebi dille hazırladığı konuşmayla karşılık verdi.

İyiydi; hatta mükemmeldi, diyebiliriz. Tek başına bu konuşmayı, diğer tek adam için bir final konuşması olarak görebiliriz.

Ama, gündem sıkıntılı.
Tarihin dar koridorlarından geçiyoruz. ABD’nin akıldışı sıkıştırmalarından birisini daha yaşıyoruz.

Tarihimize şöyle yakından bakalım:

1. ABD, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş senedi Lozan anlaşması görüşmelerine katılmış olan, ama katılımcılar arasında anlaşmayı imzalamamış olan tek ülkedir.

2. ABD Lozan’dan istediklerini alamamanın acısını çıkartmak için Türkiye iç siyasetine elini sokmuştur.

3. Anlaşma günlerinde bir gurup seçkin aydın, yazar, çizer ve diplomat takımının bağımsızlık yerine ABD mandasını- sömürgesi olmayı- teklife cüret etmelerini el altından desteklemiştir.

4. Türkiye’de gizli ya da açık tüm askeri müdahalelerde ABD’nin eli vardır.

5. 27 Mayıs’ta mesela; Kemal bey, o konuya özenle girmedi, ABD destekli bir askeri darbe yapıldı. CHP, fikriyat olarak darbeye karşıydı ama, bünyesinde ABD mandasına açık siyasi kişileri barındırıyordu.
Menderes ve arkadaşlarının siyasi hataları, darbede kenar süsü olarak kullanıldı. Esas mesele Sovyet Rusya’yla muhtemel bir işbirliği idi ve ABD, Menderes ve arkadaşlarını deyim yerindeyse adeta linç ettirdi. Bu, iki dünyada da lanetlenecek bir cinayettir. Açık seçik kınanmalıdır.

6. 12 Mart’ta mesela; Kemal bey, daha önceki konuşmalarında bu konuda da yandan geçiyor, Süleyman Demirel, Sovyet Rusya ile işbirliğini geliştirirken ABD tokadını yedi. Bu darbede maşalık yapanların Başbakan dahil bir kısmı CHP’lidir. Deniz’lerin asılmasına giden yolu açanlar, darbeye uşaklık edip hükümete giren CHP’li kadrolardır.

7. 12 Eylül’de mesela; gene Süleyman Demirel ABD tokadı yemiştir, ama bu defa yalnız değildir, parlamentodaki diğer parti başkanları ve milletvekilleri de içeridedir. Derin bakılırsa konu gene Sovyet Rusya ile ilişkilerdir.

8. 15 Temmuz da aynı karakterdedir ve üstelik kardeş kanı akıtılan “kanlı” bir darbedir.

9. Aradakilerini saymayalım. Türkiye ne zaman kuzeye doğru hareketlense ABD’ye birşeyler oluyor.

Peki darbeler CHP’ye yaradı mı? Tabii ki hayır.

Neden peki?

1. ABD’nin hedefindeki ikon, Lozan Anlaşmasını yapan ve Türkiye’nin tam bağımsızlığını sağlayan CHP’dir.
60 ihtilali olmasaydı, 61’de CHP, seçimleri kazanacaktı. ABD sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda CHP’nin de önünü kesmiştir.

2. Keza 12 Mart’ta; muhtıralı müdahale olmasaydı, 73’te yapılacak seçimi CHP alacaktı.

3. 28 şubatta Erbakan’ı ittirmenin görünmez hedefi gene partimizdir.

4. 15 Temmuz darbesi, ABD’nin uydusu bir devlet olmayla sonuçlanacaktı, CHP’nin esamesi bile okunmayacaktı.

Laf nereye geldi? Hale bakın!

ABD’den gelen her tehdite, Mustafa Kemal Atatürk gibi, İsmet İnönü gibi, Bülent Ecevit gibi, Deniz Baykal gibi dimdik durarak karşılık vermeliyiz.

CHP tarihi, ABD’nin üstü örtük ya da açık tehditlerine boyun eğmemenin örnekleriyle doludur.

Hatırlayalım;

1. Zamanının ABD başkanı Johnson’un Kıbrıs tehditine karşı, “yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır” diyen İsmet İnönü CHP’nin genel başkanıydı.

2. Kıbrıs Barış harekatında ABD ambargosuna göğsünü siper eden Bülent Ecevit CHP’nin genel başkanıydı.

3. 3 Mart’ta Irak’ı ülkemiz üzerinden işgale hazırlanan ABD ordusuna geçit yok diyen Deniz Baykal, CHP genel başkanıydı.

15 Temmuz’da darbe oldu. Artık belli, darbe ABD’deki bir odaktan yönetildi ve içerideki sivil-asker uzantıları kan döktüler.
Darbeye aktif ya da pasif destek verenler “adalet arayışı” kisvesiyle CHP şemsiyesinin altındalar şimdi.

CHP’nin dış politikadan sorumlu MYK üyesi, adeta Pentagon ağzıyla konuşarak, Rusya’dan S400 füzelerinin alınması işini eleştiriyor.

Arkadaşlar, kendimize gelelim. Türkiye Cumhuriyeti egemen ve bağımsız bir devlettir; “bağımsızlık bizim karakterimizdir”.

CHP, dün olduğu gibi, bugün de, yarın da Emperyalist taleplere göğsünü siper edecektir.

CHP, ABD’nin Tayyip bey ve ekibine atacağı tokadı bekleme durumunda olamaz.

Sözkonusu olan Türkiye’dir ve CHP Türkiye’nin sigortasıdır.

Umutsuz olmak yok.
Umut, yaşamın can suyudur.

Haydi!

Metin Lütfi Baydar