02 Kasım 2018

Kemal bey, gazetecilerle birlikte “stand up” -tek kişilik orta oyunu- gösterilerini sürdürüyor.

Aslında değindiği konular güzeldi.

Ama onları anlatacağı kişiler, tv kadrajında arkasında bomboş duran salonun daha büyüğünde ve salona dönerek, onu dinlemeye ve tartışmaya hazır partili delegeler olmalıydı.

Kendi partisinden kaçan bir genel başkan görüntüsü hoş değil.

Kemal bey, Partinin kurultay talebini sümenaltı etmenin mutluluğunu yaşıyor olabilir. Ama hayatın yakıcı gerçeği hala ortada duruyor. Partili seçilmiş delegelerin ezici çoğunluğu iradesini beyan etti.

Her ne kadar Partili milletvekilleri, Kemal beyin ita amiri sıfatının üzerlerinde yarattığı içsel/duygusal baskılama ile fikirlerini açıkça beyan etmekten kaçınsalar da, sandık masanın üzerine konduğunda sosyal demokrat kişiliklerini konuşturacaklardır.

Hani quantum fizikçilerinin tartıştığı önemli bir olay vardır. “Ay”ı, biz o tarafa bakmazsak yok sayabilir miyiz? Başımızı çevirdiğimiz nesneler “gerçek”ten yok mudurlar?

Hayır Kemal bey, “ay” hem de dolunay; orada, tam da tepenize yakın ve başınızın arkasından, gökte asılı duruyor ve sizin dışınızdaki herşeyi aydınlatıyor, yere, önünüze  sadece sizin karaltınız düşüyor.

CHP öyle ya da böyle bu kurultayı yapacaktır.

Kurultay iradesi ortadadır.

Şimşek çakmıştır;gök gürültüsü yakındır.

Gelelim Kemal beyin boş salon görüntüsü önünde yaptığı beyanatlara.

Kemal beyin argümanlarından en göze çarpanı kaybedilen 9 seçime karşılık kendisinin bizzat yürüttüğü demokrasi mücadelesidir.

Buradan anlamamız gereken, seçimleri kaybettik ama halkın demokratik kazanımları artmış olmasıdır.

Öyle midir?

Kemal bey dönemindeki demokrasi çıkışlarına bakalım. Öne çıkan üç eylem var;

  1. Gezi olayları,
  2. CHP milletvekillerinin meşhur yemin etmeme eylemi,
  3. Hak hukuk adalet yürüyüşü.

“Gezi”, şehirli orta sınıfın, sivil toplum örgütlerinin, aydınların ve büyük bir bölümü orta öğretimde okuyan gençliğin ana gövdesini oluşturduğu “spontane” bir hareketti. Tarihteki benzeri Paris komünüdür, ondan daha uzun sürmüştür ve tüm dünyayı derin bir şekilde etkilemiştir.

Gel gör ki, CHP bu hareketin toplumda yarattığı heyecanı örgütleyemediği gibi bayağı bir şekilde dışlanmıştır.

Peki orta sınıf iktidardan istediği şeyi almış mıdır?

Almıştır. Bütün kumpas davaları çökmüştür, dinlemelerin suç delili sayılması tamamen olmasa bile son bulmuştur, iktidarın işbirlikçisi cemaatle birlikte birey olarak vatandaşın sınırlarını ihlali durdurulmuştur.

İşin acıklı tarafı, istediğini alan kesimler, muhalefete değil iktidara -bu sefer- “denetimli destek” vermeye başlamıştır.

CHP bu işin neresindedir? Yanlış öngörüler, yanlış ittifaklar yapmıştır. Hamallığının karşılığında da oy kaybetmiştir.

Meclisteki “arkadaşlarımızı bırakmazsanız, biz de yemin etmeyiz” eylemi ise tam bir garabettir.

Diğer tek adamın tabiriyle “tıpış tıpış” gidip oy kullanmanın utancını bilen bilir.

Gelelim şu meşhur hak hukuk adalet yürüyüşüne. Biz partililer o yürüyüşe samimiyetle katıldık.

Ama Kemal Bey?

Kemal bey o yürüyüşü, çektiği vicdan azabını azaltmak için yaptı.  

Kemal bey birisi ekibinden, birisi dışarıdan iki dostunun dahliyle vahim bir hata yaptı. Enis Berberoğlu’nu hapise ve hüküm giymeye götüren süreçte Kemal Bey, kimselere itiraf edemese de ağır kusurludur.

Bu konuyu, açıklıkla itiraf etmeden siyasette yürüyebileceği tek metre, katedebileceği tek menzil yoktur.

Kemal beyin diğer argümanları da yeterince iç açıcı.

Mesela şu, Ankara, İstanbul dahil 9 yeni belediyenin, mevcutlarına ilaveten alınabileceği savı.

Bu olabilir!

Ama nasıl?

Kemal bey cesaretini toplayıp kurultay delegelerinin karşısına çıktığı an!

Ya şimdi, ya hiçbir zaman!

Kemal bey, kararınızı verin.

Haydi!