25 Aralık 2020

Önümüzdeki yıldan başlayarak bir iki yıl içinde batı demokrasilerinin hemen hemen hepsinde iktidar değişiklikleri olacaktır. Hatta bu değişikliklerin bir kısmı rejim değişikliği ile bir kısmı ise kıtasal ve ülkesel bazda parçalanmalarla sonuçlanacaktır. Uluslararası siyasi ve ekonomik birliktelikler kan kaybedecektir. İlk kayıp AB’de olmuştur. Birliğin büyük ortaklarından İngiltere, artık AB’nin bir parçası değil rakibidir. ABD federal devlet yapısı esaslı bir sarsıntı geçirmektedir ve önümüzdeki iki yılı, “beka” tartışmalarıyla geçirecektir.

Pandemi, AB projesine de büyük darbeler indirmiştir. Pandemi sonrası, AB’nin iki büyük ülkesi, İspanya ve İtalya, İngiltere’nin gittiği yoldan gidecek; ayrılma tehdidiyle birliği sarsacaktır.

Ülkemiz, bu kargaşanın tam ortasında, yeni bir siyaset ve gelecek tartışmasına girmek üzeredir. Mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yarattığı sorunların nasıl çözülebileceğine dair siyasi önermeler gündeme oturmak üzeredir.

Bu konuda belirgin iki görüş var;

  1. İktidar bloğu, mevcut sistemi kökleştirmek için idari ve siyasi yapıda esaslı değişiklikler yapmayı planlamaktadır. Model, “Cumhurbaşkanlığı hükümeti” üzerinden “tam bir başkanlık” modelidir.

  2. Muhalefet bloğu, genel olarak, parlamenter sisteme geri dönüş senaryoları üzerinde çalışmaktadır. Model, “TBMM hükümeti” üzerinden “güçlendirilmiş parlamenter sistem” modelidir.

İktidar bloğu sistemi kökleştirmek için iki temel değişiklik yapmayı planlamaktadır.

Yakından bakalım;

  1. Siyasi partiler yasası değiştirilecektir. Siyasi partilerin örgütsel yapısı daraltılacaktır ve her kademede, batıdaki örneklere benzer, hakim denetiminde önseçim getirilecektir. Partiler, ülke yönetimindeki her kademe için, sadece “aday” tespit eden alt örgütlenmeler düzeyine indirilecektir. Ana akımların dışında kalan gurupların yaşam alanı daraltılacak kısmen “yerelleştirilecektir.”

  2. Seçim yasası değiştirilecektir. Milletvekilleri, daraltılmış bölge esasına göre seçileceklerdir. Ülke genelinde 100-120 seçim çevresi ilan edilecektir.

Buna mukabil, başını Kemal bey ve arkadaşlarının çektiği ve CHP’nin de dahil edildiği muhalefet bloğu, TBMM hükümeti modelini şekillendirmeye çalışmaktadır. Gerçi 10 maddelik “kaba” bir taslak var ama biz bunlardan esasa taalluk eden ikisini alalım;

  1. CB’nın TBMM’de seçilmesi ve sembolik hale getirilmesi için Anayasada değişiklik yapılacaktır.

  2. Hükümet, TBMM’de şekillenecek ve Başbakan adayını Meclis belirleyip usulen onaylanmak üzere CB’na sunacaktır. “Yapıcı güvensizlik” teorisine göre, hükümet kolay kurulacak, zor düşürülecektir.

Öyle anlaşılıyor ki, iktidarın yasa değişikliği çabaları ile, Kemal bey ve arkadaşlarının, muhalefeti, üzerinde anlaşılabilecek bir yol haritası üzerinde uzlaştırma çalışmaları atbaşı gidecektir.

İktidar, parlamentoda yasa değişikliklerini yapabilecek güce sahiptir ve yapacaktır. Tabii, öngörülen değişiklikler yasalaşırsa, muhalefet partilerinin öncelikleri değişecektir. Tabiri caizse siyasetin kulvarı değişecektir.

Kemal bey ve arkadaşlarının kamuoyuna deklare ettikleri teklife, “olabilirlik teorisi” açısından biraz daha yakından bakalım.

  1. Kemal bey ve arkadaşları her ne kadar önerilerini batıdan aldıkları örneklerle oluşturduklarını söyleseler de, tam bir Ortadoğu -güdümlü-demokrasisi modeliyle karşı karşıya olduğumuz görülmektedir.

  2. Model an itibariyle, Lübnan’da, İsrail’de ve kısmen de Irak’ta uygulanmaktadır. Lübnan’da hükümetin varlığıyla yokluğu birdir. İsrail, 2 yıl içinde 4. seçime gitmektedir. Irak’ta devlet, iktidar paydaşları arasında parça pinçik olmuştur.

Kemal bey arkadaşlarının kurguladıkları modelin yol haritasına bakarsak, izlenecek yolun şaşırtıcı bir şekilde Ermenistan’daki rejim değişikliği ile benzeştiğini görüyoruz.

Nasıl?

  1. Ermenistan, -yarı-başkanlık modeli ile yönetiliyordu. 2015 yılında yapılan bir değişiklikle, aynen bizimkilerin önerdiği şekilde güçlendirilmiş/iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçtiler.

  2. CB’nın tek dereceli seçimini kaldırdılar ve parlamentoda seçilmesine karar verdiler.

  3. Siyasi partiler, aynen bizimkilerin önerdiği modelle, “yapıcı güvensizlik” teorisini hayata geçirerek, Başbakan adayını parlamentoda belirleyip CB’na dayattılar.

Sistem, 5 yıl sonra patladı. Sokağın belirlediği, aslında küçük bir azınlığa hükmeden Başbakan Paşinyan, arkasına aldığı ittifaktan cesaret alarak, devletin yapısını bozdu, anayasada güzel güzel tariflenmiş olan denge denetleme mekanizmalarını altüst etti. Yarattığı kaos sonucunda, ülkesi savaşa sürüklendi ve Ermenistan tabiri caizse mahvoldu.

Burada açıklıkla belirtelim, kardeş ülke Azerbaycan, Ermenistan’daki bu kaosu iyi değerlendirerek muhteşem bir askeri zafer kazandı.

Ermenistan’daki rejim değişikliği yapılırkenki hata neydi?

Hata, parlamenter sisteme dönüşülürken, toplumu oluşturan ana akım partilerin devre dışı kalması ve marjinallerin oluşturduğu “çoğunluğun” ki buna çapulcular da diyebiliriz, mekanizmaları bozmasıdır.

Ermenistan bugünlerde, yarı başkanlık sistemine geri dönüşü tartışmaktadır.

Kemal bey ve arkadaşlarının önerdiği model hayata geçerse, Türkiye’yi bekleyen tehlikelerin Ortadoğu’daki benzer rejimlerle aynı olduğunu hatta ülkemiz açısından ölümcül sonuçlara yolaçabileceğini söyleyebiliriz. Şunu akıldan çıkartmamalıyız. Çoklu ittifaklarda rotayı büyük olan gurup değil en küçüğün bir üstü olan gurup belirler. O gurubun hangisi olduğu biliniyor ve ülkemizi, Ermenistan Azerbaycan savaşı türünden bir savaşa sürüklemesi büyük olasılıktır. Birden ikiye bölünmüş bir ülke, büyük parçanın da toprak kaybı yaşadığı bir kıyamet senaryosu ile karşılaşabiliriz.

Ermenistan’da savaşı kaybeden, “yapıcı belirsizlik” ürünü Başbakan Paşinyan hain damgası yemiştir ve günleri sayılıdır. Benzer durumu ülkemiz ve partimiz CHP için düşünmek hayli ürperticidir.

Yol nedir?

Yol bellidir. CHP, “sözkonusu memleketse gerisi teferruattır” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün yoluna geri dönmeli, çapulcuları bir kenara bırakıp, AKP ile anayasa değişiklikleri için uzlaşma masasına geri dönmelidir.

Daha önce CHP ile AKP arasında kurulan masadan tam mutabakat sağlanmak üzereyken, “Bahçeli olmazsa olmaz”diyerek kalkan ve yan çizenlerin, daha sonra Bahçeli’den aldığı darbelerin, işittiği hakaretlerin utancı ortadadır.

AKP'nin Türkiye Cumhuriyeti devletinin genetiğinde daha fazla tahribat yapmasını engelleyecek tek yol budur. CB ile Siyasi Partiler, TBMM ve Başbakan arasındaki ilişkilerin, sorumlulukların ve yetkilerin iyi tarif edildiği bir “yarı başkanlık modeli” Türkiye için tek çıkış yoludur.

Eğer bu konuda anlaşılırsa, devletin kurumsal yapısında, denge denetleme mekanizmalarındaki bütün aksaklıkların, anayasa değişikliğine bile gidilmeden çözülebileceği görülmektedir.

CHP, ancak böyle bir modelde “tek başına iktidar” olabilir ve yürütmenin ayrılmaz bir parçası olabilir.

CHP öncülüğünde kurulacağı varsayılan bir “TBMM hükümeti” fikrinin, daha şimdiden, partimizi ve ülkemizi kaosa itmeye başladığını söyleyebiliriz.

Umut?

Marttan sonra bahar!

Haydi!

Metin Lütfi Baydar