Kemal bey ve arkadaşları, geçen dönem uzun süre olağanüstü kurultayın yapılmasına karşı direnmişti. Zamanı olağan kurultay sürecine dayayıp, olağanüstü kurultay talebini deyim yerindeyse “çürütmüştü”.
Partimiz, büyük bir olgunlukla olağan kurultay hazırlık sürecini tamamladı ve yeni delegasyonu seçti. Ancak Covid 19 pandemisi, yeri ve tarihi belirlenen 37. kurultayın yapılmasına olanak tanımadı ve kurultay tarihi ertelendi.
Pandeminin hafiflediği düşünülerek 37. Olağan büyük kurultayın, 25-26 Temmuz 2020’de Ankara Bilkent Üniversitesi Odeon Amfitiyatrosunda yapılacağı ilan edildi.
Anlaşılan o ki, Kemal bey ve arkadaşları, Covid 19 pandemisinin öldürücülüğü konusunda halka yaptıkları uyarıcı, hatta bir ölçüde ürkütücü açıklamaları, kendileri açısından pek “ciddiye” almamışlar.
Peki büyük kurultay için seçilen mekan, CHP parti tüzüğüne uygun bir büyük kurultayın yapılması için fiziki yeterliliğe sahip mi?
Bakalım;
Odeon tiyatrosu, bitişik nizam oturma şartıyla 4000 kişilik bir kapasiteye sahip.
Tiyatro, yaşlı ve bedensel engellilerin rahat hareket etmesine müsait değil ve hatta yapısal olarak esaslı bir revizyona muhtaç.
Odeon tiyatrosu, “Pandemi koşulları” ve sosyal mesafe dikkate alındığında tamı tamına 1000 kişilik bir oturuma izin veriyor.
Nitekim bu yerin asıl sahibi Bilkent Üniversitesi, Covid 19 pandemisi dolayısıyla 2020 yılı mezuniyet törenini 1000’er kişilik 3 ayrı zaman dilimine böldü.
CHP’nin 1360 büyük kurultay delegesini, sosyal mesafe kurallarını ihlal etmeden, bu “tiyatroya” oturtmak mümkün değildir.
Kaldı ki CHP büyük kurultay katılımcıları, tüzük gereği sadece delegasyondan oluşmamamaktadır.
Büyük kurultaylarda, Kurultay salonunda tüzüğün emrettiği bütün paydaşların bulunması yasal bir zorunluluktur. Böyle bakınca da Odeon tiyatrosuna en az 4000 kişinin alınması gerekmektedir.
Bu koşullarda Odeon’da yapabileceğimiz kurultayın adı “küçük kurultay”dır.
Odeon, küçük kurultay koşullarını az çok karşılar. Buna da bakalım;
Küçük kurultaylar sadece delegasyonun katılımıyla yapılabilir.
1360 delegenin yaşlı ve engelli olanlarını ki, şu anki delegasyonun üçte biri bu kategoridedir ve yaklaşık olarak 400 kişidir, “nazik” telkinlerle Ankara’ya kadar yormazsınız.
Gelecek olan 960 kişi, küçük kurultayın iradesini oluşturmak için yeterlidir.
Küçük kurultayda bütün oylamaları açık yapabilirsiniz, herkes yerinden oy kullanarak sosyal mesafeyi de ihlal etmemiş olur.
Küçük kurultaylarda tüzük gereği seçim yapılmayacağı; birebir temas, guruplaşma, kulis vb. faaliyetler de olmayacağı için, hem sağlık açısından gönül rahatlığı ile, hem de hukuki açıdan tam bir yasallıkla işinizi tamamlarsınız.
Ama ne yazık ki biz “küçük kurultay” yapmayacağız. Biz “Büyük Kurultay” yapacağız.
Nasıl, ona da bakalım;
Önce 1360 delegeyi teker teker tiyatroya alacağız ve basamaklara 1.5m arayla oturtacağız. 960’ ı tamam.
Ama 400 delegeyi içeri alamayacağız, çünkü yer yok.Kurultayı eksik sayıyla açacağız.
Divanı açık oyla oluşturacağız.
Genel Başkan adayları divana başvuracak.
Kemal bey tamam, o içeride ve başvurusunu yapar.
Tüzük gereği yeterli imzayı toplayan her partili, delege olmasa bile genel başkanlığa aday olabilir. Delege olmayan partili adayları içeri almak zorundasınız. Kurultay ilanına bakarsak içeri giremezler. Zaten yer yok.
Seçime geçtiniz, delegeler yerinden kalkıp gösterilen oy sandığına yönelip oy kullanacak. Bu oylar açılıp sayılacak, itiraz halinde yeniden sayılacak ki; sosyal mesafe kuralları gereği hiçbir şekilde kapalı oylama yapılması mümkün değildir.
Hadi genel başkanlık seçimini “tek adayla” geçiştirip “cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma” işinin partimizdeki ayağını es geçtik diyelim.
İkinci günkü oturumda parti meclisi seçiminde partililerin aday olma hakkını kullandırtmayacağız.
Çünkü hiçbir aday adayı partili tiyatroya sokulmayacak ve aday olmak için gerekli 10 delege imzasını alamayacak.
Bu durumda CHP tüzüğünün en demokratik uygulaması “çarşaf liste” yapılamayacak, “metazori” blok liste uygulanacak.
Pandemi koşullarına uyarsak, blok listeleri bile sandıklara atıp, açıp saymak ve tutanak altına almak imkansızdır.
Burada keselim!
Önümüzde iki sorun var;
Kurultaya katılanların sağlığını garanti edecek bir mekanizma yoktur. Bu “insani vebal” ve hukuki sorumluluklar Kemal bey ve arkadaşlarının omzundadır.
Kurultayın usul, şekil ve yasal prosedürleri hukuki mesnetten yoksundur.
Peki herşeye rağmen Büyük Kurultayın yapılmasında ısrar edilirse ne olur?
Ona da bakalım;
Eksik delegasyonla toplanmanın mekandan kaynaklandığının tespiti halinde kurultay iptal edilir.
Büyük kurultayın yasal paydaşlarının katılımının zorla engellendiğinin tutanak altına alınması halinde kurultay iptal edilir.
Kurultaya katılıp genel Başkan ya da parti meclisi üyeliğine aday olmak isteyen ama delege olmayan partililerin kurultay alanına girmesinin zorla engellendiğinin tutanak altına alınması halinde kurultay iptal edilir.
Kurultay iptal edilirse yenisini yaparız dersek neler olur?
Neler olmaz ki;
Bu şekilde iptal edilecek kurultaylarda mahkeme yeni kurultay yapılana kadar bir kayyum heyeti atar ve Genel Başkan, yardımcıları dahil müstafi sayılır.
PM üyelerinin de kurultay açıldığı için görev süreleri biter.
Gerisini yazmayalım artık!
Pandemi koşulları bahane edilerek, siyasi partiler yasası, CHP tüzüğü, parti müktesabatı ve prestiji bypass edilemez.
“Ülke genelinde” yaygın bir salgın hastalık, yasalara göre “mücbir nedendir” ve mücbir neden “nesnel olarak” ortadan kalkmadan yapılacak her türlü faaliyet yasadışıdır.
Hukuki açıdan, salgın hastalık durumlarında ,ülke geneline nispeten, yerel ölçekte kontrolü daha kolay ve mümkün olan; il ve ilçe düzeyindeki kongre vb. Parti faaliyetleri, ülke düzeyindeki kurultay, çalıştay, fuar vb. faaliyetlere mesnet teşkil etmez.
Durum ciddidir ve CHP, böylesi bir “kör uçuşla” -kazara- kayyuma teslim edilemez. Ünlü Alman düşünür Goethe, insanların kendisini bir türlü anlayamamış olmalarından yakınırken, “beni bu hayatta sadece bir öğrencim anladı, o da yanlış anladı!” demiştir.
Kemal bey ve arkadaşları da, tıpkı Goethe’nin öğrencisi gibi, partililerin kurultay talebini yanlış anlamış gibi görünüyor.
Kurultay, tamam; ama şimdi değil.
Hayatın, doğal akışına girdiği zaman ne zamansa o zaman!
Umut?
Momentum!
Haydi!
Metin Lütfi Baydar