Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 100. yılı. TBMM’nin kuruluşunun anısına ilan edilen “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”mızın 100. yılı kutlu olsun.
TBMM’nin kuruluşu olarak kabul edilen 1. Meclisin açılış günü, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yürüttüğü bağımsızlık savaşının kilometre taşlarından birisidir.
Bilindiği gibi bu meclisin temeli Sivas kongresinde atılmıştır.
Kongrenin en önemli kararlarından birisi, Anadolu ve Rumeli Müdafayi Hukuk Cemiyetlerinin birleştirilmesidir ki, partimizin; CHP’nin ilk omurgası o kongrede oluşturulmuştur. Diğer önemli karar da, Gazi Mustafa Kemal Paşanın başkanlığında oluşturulan Heyet-i Temsiliyenin bütün ülkeyi kapsayan bir yapıya kavuşturulmasıdır. Çoğunlukla Anadolu ve Rumeli Müdafayi Hukuk Cemiyetinin üyelerinden oluşan o “Heyet-i Temsiliye” de 1. Meclisin omurgasını oluşturmuştur.
1. Meclisin toplandığı bina ise, pek söz edilmek istenmez, İttihat Terakkinin Ankara’daki merkezi olarak tasarlanan bir kulüp binasıydı. Daha sonra, bir dönem CHP genel merkezi olarak da kullanılmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Anadolu kongrelerini sürdürürken, oluşturulacak yeni meclisin Ankara’da toplanmasını düşünmüşlerdi. Ama Heyet-i Temsiliyenin büyük bir çoğunluğu Meclisin İstanbul’da toplanmasını istiyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa bu görüşe karşı çıkmadı ve İstanbul’daki Ali Rıza Paşa hükümetinin düzenlediği “Meclis-i Mebusan” seçimlerine katılma kararı aldı.
Meclis-i Mebusan seçimlerini, Heyet-i Temsiliyenin gösterdiği adaylar kazandı ve çoğunluğu sağladı. Gazi Mustafa Kemal Paşa, seçimleri kazanan Heyet-i Temsiliyenin başkanı olarak Meclis-i Mebusanın başkanlığına talip oldu. Bu durum, İstanbulu işgal eden İngilizleri çileden çıkardı ve 18 Mart 1920’de Meclis-i Mebusanı zor kullanarak dağıttılar ve meclisteki Heyet-i Temsiliye mensuplarının büyük bir bölümünü tutukladılar.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, bu gelişmeyi takiben, Meclis-i Mebusanın seçilmiş üyelerinin de katılımıyla Heyet-i Temsiliyenin tüm üyelerini Ankara’da toplanmaya davet etti. Gazi Mustafa Kemal Paşanın davetine icabet eden/edebilen temsilcilerin katılımıyla ittihat terakkinin Ankara merkezi olarak inşa edilen binada, bugünkü bildiğimiz adıyla 1. Meclis toplantısı yapıldı. Gazi Mustafa Kemal Paşa Başkan olarak seçildi.
1. Meclisin ilk kararıyla Heyet-i Temsiliyenin adı, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olarak değiştirildi.
1. Meclis, Kurtuluş Savaşını yürütmüş; Lozan Antlaşması görüşmelerini yönlendirmiş ve sonuçlandırmıştır.
Ancak, Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1. Meclisin yapısından da, performansında memnun olmamıştır. Nitekim 23 nisan 1923’te 1. Meclisin çalışmaları sonlandırılmış ve seçimler yapılmıştır.
Seçilen üyelerin tamamı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın süzgecinden geçmiştir. Burada göze çarpan en önemli durum, 2. Mecliste, ittihat terakki mensupları, hilafet yanlıları ve mandacıların bir bölümü tasfiye edilmiştir.
Cumhuriyeti kuran, hilafeti kaldıran ve devrimleri yapan bu 2. Meclis’tir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuruluşunu takibeden 100 yıl süresince sayısız badireler atlatmıştır. Ama yılmamış, en zor anlarda bile yasama faaliyetini sürdürmüştür. İçinden geçtiğimiz tarih kesitinde TBMM’nin yürütmeyi denetleme görevi zorlaştırılmış, başka bir deyişle kısıtlanmıştır. Bu durum, ivedilikle düzeltilmesi gereken anayasal bir sakatlıktır.
Önümüzdeki büyük kurultayda CHP’nin bu konuda yürüteceği siyaset netleşecektir.
An için durup dünyaya bakalım;
Dünyayı saran Covid 19 salgını, kültürel, siyasal, sosyal ve ekonomik kurguları yerle bir etmiştir. Uluslarası birlikler bir yana, federal karakterli devletler, hatta üniter devletler -bile- telafisi zor yıkımlarla karşı karşıyadır.
Temsili demokrasiler artık tartışılır durumdadır ve her ülke, eldeki kazanılmış demokratik hakları kaybetmeden, birey/vatandaş temelli “doğrudan demokrasinin” yollarını aramaktadır.
Hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağı görüşü yaygın bir kanaate dönüşmekte ve olgusallaşmaktadır.
Görünen o ki dünya halkları, biteviye aynı şarkıyı söyleyen politikacıları bir kenara bırakmış ve bilimcilere -bilim insanları-, filozoflara, sosyologlara, ekonomistlere kulak kabartmaya başlamıştır.
Onlar konuştukça ve sosyo- kültürel hayata yön vermeye devam ettikçe, siyaset ve siyasetçilerin hakim olduğu alan “yönetim erki” daralmaktadır. Daha da daralacaktır.
Bu durumda temsili meclisler, tabii ki TBMM de genel siyasetin odağı olma vasfını kaybedecektir.
Nasıl olacak bu?
Şöyle;
Genel siyasetin mevcut piramidi tersyüz olacak; bilim ve aklın yolgöstericiliğinde gerçekten demokratik ve doğrudan yeni bir kurgu yapılacaktır.
TBMM, 20. yüzyılın kendisine yüklediği görevleri bihakkın tamamlamıştır ve bundan sonrası için yoluna “yasama organı vasfıyla genel siyasetin odağı olan” bir organ olarak değil, genel siyasetin temsil edildiği ve “yürütmeyi denetleyen bir yasama organı” olarak
devam edecektir.
Genel siyaset, siyasi partilerin birinci elden yönetildiği “kurultaylar” eliyle yürüyecektir.
“Üye, delege, ilçe yönetimi, il yönetimi, TBMM Meclis gurubu, büyük kurultay, Parti Meclisi, MYK ve Genel Başkan” piramidinin siyaseti yönetemediği anlaşılmıştır.
Genel Başkan merkezli siyaset biçimi ülkemizde de bütün dünyada da çökmüştür.
Zaten batı demokrasilerinin bir bölümünde de bizdeki piramit yoktur.
Yaklaşmakta olan dönem partimizde, CHP’de ne yapılması gerektiğini açık seçik göstermektedir.
Ona da bakalım;
Siyasetin ana omurgası -büyük- “Kurultay” dır. Kurultay görev süresi (2+1), 3 yıl olacaktır.
Doğrudan demokrasinin takibi “Kurultay” tarafından yapılacaktır.
Kurultay delegeleri, genel Başkan ve parti meclisinin seçilmesinin yanısıra başkaca bir mekanizmaya gerek duymadan -yıllık- periyodik denetimini de yapacaktır.
Partinin TBMM gurubu siyasetin odağı olmaktan çıkartılacak, “Kurultay”ın bir organı olarak TBMM’deki temsil görevini yapacaktır.
Partinin TBMM milletvekili adayları doğrudan il yönetimlerinin düzenleyeceği yöntemlerle tesbit edilecek, merkez kontenjanı olmayacaktır.
Seçilen milletvekilinin kurultay delegeliği düşecek, eksilen sayı, il yönetimlerinin saptayacağı usülle tamamlanacaktır.
Genel Başkan, Kurultayın belirleyeceği usülle seçilecek ve her çalışma dönemi için “güvenoyu” denetimine tabi olacaktır.
Bu uygulama Parti Meclisi üyeleri için de geçerli olacaktır.
Kurultay delege sayısı “mutlak” 1200 olacaktır. Doğal delegelik kaldırılacaktır.
Delegelerin tamamı olmadan oturum açılmayacak, eksik ve mazeretli delegeler yerine, o oturuma münhasıran, il yönetimlerinin belirleyeceği usülle yedek delege görevlendirilecektir.
Genel Başkan MYK üyelerini teker teker Parti meclisinin onayına sunacak, salt çoğunluğu alamayan kişinin adaylığı düşecek. Yeni adaylarla salt çoğunluk sağlanıncaya kadar seçim devam edecektir.
Genel Başkan, partinin doğal Cumhurbaşkanı adayıdır ve milletvekili seçimlerine katılmayacaktır.
Konjonktürel durumlarda ittifak ya da başka aday tespitinde Kurultay tek yetkili olacaktır. Bu durumda Genel Başkan güvenoyu isteyecektir.
Bu konuyu ilerideki yazılarımızda daha da açacağız. Ancak şu kadarıyla söyleyelim ki, “hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktır, değişecektir.”
Bu yalın gerçeği, “hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktır, değişecektir; ama ben hariç” şekline dönüştürmek için çabalamanın kimseye yararı yok.
An itibariyle herkes ayağa kalkmıştır ve bütün koltuklar boştur.
Paradigmayı anlamazlıktan gelip, yeni birşeyler söylüyormuş gibi yapıp “eskiyi restore etmeye ve tahkime” yeltenenlerle, hiçbir şey değişmemiş gibi altındaki koltuğa oturmaya çalışanlar için tarih sayfalarındaki yer hazırdır.
Umut?
Momentum!
Haydi! Metin Lütfi Baydar