19 Mayıs 2020

Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının başlattığı Anadolu ihtilalinin 101.yılı. Atatürk’ün bayram ilan edip gençliğe ithaf ettiği bu mutlu gün kutlu olsun.

Bandırma vapurundan Samsun limanına inen Atatürk’ün attığı adım, Türkiye Cumhuriyeti devletini tarih sahnesine çıkartan “ilk adım”dır. Samsun’u takiben yapılan kongreler, yayınlanan tamimler ve alınan kararlarla, yeni cumhuriyet ete kemiğe bürünmüştür.

Bu süreçte ilginç olan şey, devleti kuran kadrolar aynı zamanda partimiz CHP’yi de tarih sahnesine taşıyorlardı. Parti ve devlet eşzamanlı bir kuruluş süreci yaşıyordu. Atatürk ve arkadaşları kurulacak yeni devletin halka dayanması gerektiği gerçeğini kavramışlardı.

Ne yaptılar?

Bakalım;

  1. Önce Anadolu’nun değişik yerlerinden gelen ve kuvayi milliye ruhunu taşıyan kanaat önderlerinden bir Heyet-i Temsiliye, -bir nevi Meclis- oluşturdular.

  2. Esas itibariyle Osmanlı’nın sivil ve asker memurları ve yörelerinin ileri gelen okumuş, aydın, esnaf ve eşrafının üye olduğu Anadolu ve Rumeli Müdafayi Hukuk Cemiyetlerini tek çatı altında toplayarak, deyim yerindeyse partileştirdiler.

  3. Bu parti modelini Heyet-i Temsiliyenin omurgasına oturttular ve milli mücadeleyi örgütlediler.

  4. Omurgasını partimizin oluşturduğu bu heyet, daha sonra Ankara’da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisine dönüştü ve devletin kuruluş senedi olan Lozan görüşmelerine nezaret etti.

Lozan antlaşmasının imzalanmasını takiben bu heyetin görevi tamamlandı ve cumhuriyet ilan edildi.

Hikayenin bundan sonrası malum; partimizin ilkeleri ilan edildi ve bu ilkeler yeni Türkiye cumhuriyetinin de temel değerleri oldu.

Neydi onlar, hatırlayalım;

  1. Cumhuriyetçilik,
  2. Halkçılık,
  3. Milliyetçilik,
  4. Laiklik,
  5. Devletçilik,
  6. İnkılapçılık yani devrimcilik.

Peki 101 yıl sonra bugün neredeyiz?

Bakalım;

  1. Türkiye AKP ile birlikte, koşar adım, tıpkı Japonya, Kore gibi “hakim parti” iktidarına gidiyor.

  2. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundakine benzer ama tamamen ters yönde bir parti devletine dönüşme sürecine girdi.

  3. Siyasi partiler, bu kaymayı kolaylaştırmak ya da zorlaştırmak amaçlı iki zıt eksende cepheleştiler ve “kimliklerini” kaybettiler.

  4. Partimiz, devletin kuruluş değerlerini bir kenara bırakarak, “Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak” adı altında, gelecek kuşakların siyasi tarihte ibretle okuyacağı bir “paranoyanın” esiri oldu.

Cumhuriyeti demokrasiyle “birlikte” taçlandırmayı umduğumuz zevat, her nasılsa mevcut iktidar partisi ve ortaklarının artıklarından oluşuyor.

Partilerinde tutunamamış, bağlı bulundukları zaman dilimi içinde bugün boğuştuğumuz melanetlerin bir çoğunun müsebbibi olan, hırslarının esiri şahsiyetlere yol göstererek, kurdukları partilerde geçici milletvekili istihdam ederek, elde edilmesi beklenen iktidarda CHP’nin yeri, ilkeleri, varlığı; artısız eksisiz sıfırdır.

Bilinmelidir ki, partilerine ihanet eden kişilerin ilk dönemeçte dönecekleri yer gene partileri olacaktır ve biz CHP olarak onların kırık kalplerini onardıkları, gönüllerini eğlendirdikleri “sığınma evinin” biçare sahibi olarak kalacağız. İşin kötüsü ellerimizle devleti bir bütün olarak “sağ”a teslim edeceğiz.

... mi acaba?

Hayır tabii ki!

Filmi başa saracağız. Kuruluş değerlerine, hatta günlerine gideceğiz. Önümüzdeki kurultaya katılacak delegeler, tıpkı kuruluşta olduğu gibi tarihi bir misyon üstlenecekler ve yeni dönemin Heyet-i Temsiliyesi olacaklar.

Heyet-i Temsiliye, olağan kurultayla birlikte bu yanlış gidişatı durduracak adımları atacak, bir yol haritası çizecek ve hem partimizi hem de devletimizi saplandığı bu bataklıktan çekip çıkartacaktır.

Nasıl olacak bu?

Herkes hazır olduğunda yazmaya başlayacağız.

Hazır mıyız?

Umut? Momentum!

Haydi!

Metin Lütfi Baydar