15 Temmuz darbesinin tanımı, kapsamı ve hedefleriyle ilgili olarak partililerimizde bir kafa karışıklığı olduğu görülmektedir.
Parti üst kademelerinden gelen açıklamalara göre, birbiriyle çelişen , “kontrollü”, “tiyatro”, “bal gibi” darbe şeklinde sözcük tanımlamaları yapılmaktadır.
Haliyle, partililerimiz, bulundukları konuma en uygun tanımlamayı alarak, siyasi analiz yapmakta ve kendilerine göre “önemli” ama gerçeğe uygunluğu bir hayli şüpheli birtakım sonuçlara ulaşmaktadırlar.
Aslında CHP’nin parti kültürü, bu türden önemli tarihi olaylarda, yukarıdan aşağıya doğru bütün örgüt mekanizmalarını eksiksiz çalıştırarak önce doğru bilgiye ulaşmayı, sonra siyasi analiz yapmayı, sonra da izlenmesi gereken stratejik siyaset belgesini hazırlayıp bir bildirge ile kamuoyuna açıklamayı “görev” olarak tanımlamaktadır. Parti arşivimizde oldukça çarpıcı örnekler mevcuttur.
Bu tür konular, genel başkanın ya da bir başka parti yöneticisinin şahsi görüşlerini açıklamasıyla geçiştirilemez. Biz ciddi bir partiyiz ve ne yazık ki, bu konuyu hiçbir örgütsel kademede görüşüp, tartışıp karara bağlamadık. Öyle anlaşılıyor ki, Kemal bey ve arkadaşlarının böyle bir niyeti de yok.
O halde kafayı kaldırıp olaya yakından bakalım.
Tamamen açık kaynaklardan elde edilen bilgilerle çözelim şu darbe bilmecesini;
15 Temmuz darbesinin yerli işbirlikçisi Fetullah Gülen cemaatidir. Cemaatin sivil unsurlarının kontrolündeki “askerler”, devleti tümüyle ele geçirmeye teşebbüs etmiştir.
Darbenin askeri yönü bastırılmıştır ama sivil unsurları içeride kısmen, dışarıda tüm mensuplarıyla hala “aktif”tir.
Darbenin dış bileşenleri Pentagon’daki bir kanat ile NATO’nun Avrupadaki merkezini kontrol eden iki ülkenin üst rütbeli subaylarıdır.
Darbe girişiminden sonra ortaya çıktı ki, Fetullah Gülen Türkiyedeyken ABD’deki kontak noktası CIA’miş. ABD ye gittikten sonra cemaatin kontrolü CIA’den, Pentagon’un “endüstriyel askeri kompleksin” hakim olduğu “şahinler” kanadına geçmiş.
Darbenin görünür hedefi, cemaat mensupları eliyle, Tayyip Erdoğan ve ekibini hem Devletten hem de Partiden tasfiye edip önce Devleti sonra da AKP’yi ele geçirmekti.
Darbenin asıl hedefi bu görünür hedefin arkasına gizlenmişti. Darbenin asıl hedefi, Türkiye’nin Doğu ve güneydoğusunda yaşayan Kürt’leri üniter devlet yapısından kopartıp, merkezi otoritesi zayıflatılmış bir Türkiye’nin federal bir parçası haline getirmekti.
Pentagon’un şahin kanadı henüz bu hedeften vazgeçmiş değildir ve “darbe tehditi” devam etmektedir.
Peki bu kadar güçlü bileşenlere rağmen askeri kalkışma nasıl bastırılabilmiştir?
Öncelikle belirtelim ki, 15 Temmuz darbesi, öyle göründüğü gibi sallapati, acemice planlanmış, tiyatro çağrışımı yaptıran ya da kontrollü bir darbe değildir. Çok iyi planlanmış bir darbedir.
Bu darbe, önceki darbelerden farklı olarak, dışarıdan küllenmiş gibi görünen ama içten içe yanan kömür kümesi gibi, arada bir alevlenen, “artçı sarsıntılar” halinde devam etmektedir.
Askeri kalkışma, son anda “cayan” ya da “caydırılan” muvazzaf ve emekli bir askeri zevat tarafından durdurmuştur.
Darbenin “görünür amacıyla” eyleme geçen bu zevat, darbenin hemen başında “asıl amacı” farketmiş ve anında cay-dırıl-mıştır.
Bu zevat, aslında “samimi olarak” muhalif oldukları Tayyip Erdoğan ve ekibinin arkasına geçmiştir.
Daha da ötesi esaslı bir işbirliğine girmiştir.
O zevatın talepleri doğrultusunda geliştirilen “devlet refleksiyle” ve “olağanüstü hukuk” yollarıyla, tamamı AKP eliyle yerleştirilmiş olan askeri ve sivil personelin küçük bir bölümü devletten “atılmıştır”. OHAL kararnameleri bu refleksin bir tezahürüdür.
Geride kalan büyük parça, emniyet, istihbarat ve yargının sıradışı işbirliğiyle ve “olağan hukuk” yollarıyla peyderpey “temizlenmeye” çalışılmaktadır.
Peki, darbeye giden bu süreçte CHP adına yapılan ve OHAL kararnamelerine yansıyan ölümcül hata nedir?
Milletvekili dokunulmazlığının Meclis eliyle kaldırılmasına onay vermektir.
Kemal beyin 15 Temmuz darbesiyle ilgili görüşlerinin ve değerlendirmelerinin dikkate alınması için, gurupta değil, TBMM kürsüsünde, amasız, fakatsız özeleştiri yapması kaçınınılmaz bir “vicdani” görevdir.
Ancak o zaman, partimizden milletvekili olan Eren Erdem ve Enis Berberoğlu’yla, partimizden olmayan “örtülü seçim müttefikimiz”in bir önceki genel başkanları ve milletvekilleriyle ilgili “isyanının”; hak, hukuk ve adalet arayışının bir anlamı olacaktır.
İşte “ol hikaye” budur.
Kafa karıştırmanın alemi yok.
Bu vesileyle, 15 Temmuz’da hunharca katledilen tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz. Sağ kalanlara sağlık ve esenlik dileklerimizi iletiyoruz.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!
Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi!
Metin Lütfi Baydar